Dr. Aybars Akoğlu

Dr. Aybars Akoğlu

KADININ ADI

Ulusal Psikiyatri Kongresi bu yıl İzmir'de gerçekleşti. Oturumlardan birinde psikanalizin tarihsel sürecini anlatan meslektaşım çarpıcı bir saptama yaptı: Ondokuzuncu yüzyılda Orta Avrupa'da toplumda çoğunlukta kadının evde çocuk doğurmaktan başka işi yoktu. Toplumsal olarak ise sahip olabildiği tek sıfat 'Hasta olmak' idi. Bu sebeple psikanalizin birçok kadın hastası oldu.

            Sanırım aynı günün akşamıydı. Türk siyasset hayatında ileride de ismi geçmişte Kubilay isimli vekil gibi hatırlanacak, İzmirlilerin oylarıyla milletvekli yaptığı, belki de geçen yıl kendisinin bile hiç aklına gelmeyecek, biri 'sen iktidar partisine geçeceksin' diye fal baksa hakaret kabul edecek Mehmet Ali Çelebi'nin, iktidar partisinin rozetinin, bizzat AKP genel başkanı ve cumhurbaşkanı tarafından yakasına takılma günüydü. Rozet takılması sırasındaki dialog, geçen haftanın en dikkat çekici dialoglarından biriydi. Rozeti AKP genel başkanı sıfatıyla takan cumhurbaşkanı Erdoğan, Çelebi'nin eşinden çokça çocuk doğurmasını talep ediyordu. Çelebi 'eşimin kariyeri var' diye kıvransa da Erdoğan kadının kariyeri ile ilgili son noktayı koyuyordu. Aklıma ondokuzuncu yüzyılın Avrupasındaki kadın ve bugünün kadını geldi. Ülkemde 1934 yılında kadınlar seçme ve seçilme hakkı kazanmış olsa da bugün hala  kadınlar için biçilen en büyük kariyer çocuk doğurmaktı.

            Şırnak'ta askeri hastanede görev yaparken dikkatmi çekmişti. Hemen hemen her gün hastaneye gelen kadınlar vardı. Bir gün dahiliye, bir gün Kadın hastalıkları, bir gün göz derken neredeyse haftanın her günü, düzenli bir memurcasına hastanenin bekleme sıralarında karşılaşırdık onlarla. Kendi aralarındaki sohbetler komşu gezmelerindeki sohbetleri aratmazdı. Hatta kendi aralarında günleri saptayarak tekrar hastanede buluşmak için sözleşirlerdi. Aslen Kırşehirli olan KBB doktoru arkadaşım saptamıştı. Bu kadınlar için hasta olmak sosyalleşmenin bir parçasıydı. Ancak hasta olabilirlerse dış dünyaya çıkabiliyorlar, yeni insanlar tanıyorlar, birileri tarafından isimleri ile çağrılıyorlar, kendi gönüllerinde çok üst makama koydukları doktorların onlara nezaketli davranışları ile benlik saygılarını güçlendiriyorlardı. Aslında bu durum sadece Şırnak ile sınırlı değildi. Kırşehir, Tokat, Kocaeli, Artvin. Ülkenin her yerinde ki buna büyükşehirlerinde dahil olduğunu söyleyebilirim, kadının bir diğer adı hastaydı.

            Duygu Asena'nın 1987'de ilk kitabı olarak çıkan 'Kadının adı yok' belki de Türk edebiyat tarihinin en kült eserlerindendir. Bugün hala özellikle bu kitabın isminden çokça alıntı yapılmaktadır. Belki de kadının önemli adlarından biri hasta olmak. Bir yandan kadına anne olma gibi çok kutsal bir görev yüklerken diğer yandan ona hasta olmaktan başka bir kimlik şansı bırakmıyor bu kültür.

            Kadının kariyeri olmalı. Kadının özgürlüğü olmalı. Kadının seçme hakkı olmalı. Kadının seçilme hakkı olmalı. En önemlisi kadının hasta olmaktan öte de adı olmalı.

Önceki ve Sonraki Yazılar