HABER DEYİP GEÇMEYİN!


‘Her okuma, aynı zamanda bir yazmadır’…
Meali… 
İnsanlar okuduklarını, gördüklerini ya da duyduklarını; inançları, kalıp yargıları, kişisel deneyimleri gibi öznel birikimleri üzerinden anlamlandırır.

Yani özetle iletişimde aktarılandan ziyade alımlanan önemlidir. 

Özellikle kitlelere yönelik, tek yönlü içeriklerde bilerek ya da bilmeden ‘eleştirilen’ bir durumun propagandası yapılabilir…
Misal…

IŞİD terör örgütü üyelerinin yaptığı Ezidi Kadın pazarlığını hatırlayın. 
Çoğumuzun midesi bulandı, bir kez daha teröre ve örgütün aşağılık zihniyetine lanet ettik!

Kendimizi o kadınların yerine koyduk, beddualar ettik. 

Televizyonda istisnasız her kanal haberi ‘kınayarak’ verdi. Kendilerince IŞİD’in acımasız ve hatta ‘iğrenç’ yüzünü gözler önüne sermeye çalıştı. 

Ama çok önemli bir detay gözden kaçırıldı!
Dünya yalnızca ‘iyilerden’ ibaret değil… 
Burada ‘iyilik’ görece bir kavram, farkındayım. 
Kastettiğimse çok genel anlamda insan hakları, eşitlik, adalet gibi evrensel değerlere sahip çıkmanın yanı sıra, sevmenin ne demek olduğunu bilen; değil bir insan, bir karıncanın bile canını acıtmaktan imtina edenler.
İşte tabiri caizse bu insanların ‘kanını dondurdu’ IŞİD’in kadın pazarlığı…

Oysa dünya ‘sevmek nedir’ bilmeyen milyonlarla dolu. 

Ve sevmeyi bilmediği için, kaybedecek bir şeyi de olmayanlarla… 
İşte o insanlar için izledikleri haberler IŞİD güzellemelerinden ibaretti. 
Kadınların tıpkı bir ‘eşya’ gibi gasp edilebildiği, işine gelmeyenin öldürülüp yakılabildiği, insanların köle gibi kullanılabildiği bir dünya…
Farklı bir ifadeyle ‘kötülerin cenneti’! 
Nitekim tüm dünyadan insanlar katıldı örgüte hatırlayın. 

IŞİD yamyamlarına bile isteye cariye olmaya giden gencecik kızları bile gördük!
IŞİD hikayesi şimdilik kayboldu ekranlardan ama haberler yine benzer biçimlerde yapılandırılmaya devam ediliyor.
Konular değişse de içerikler olası sonuçlar düşünülmeden kurgulanıyor.  
Sokaklarda yaşamak zorunda bırakılan başı boş köpeklere ilişkin haberlere bakın mesela…  

Bir dakikalık haber metninde sayısız kez ‘saldırı’ ifadesi kullanılıyor, görüntü defalarca geri sarılıp yeniden izletiliyor.  
Saldırıya maruz kalan çocukların ve yetişkinlerin görüntüleri çok acı. Kimilerinin bedenlerinde ve ruhlarında kalıcı hasarlar oluşuyor. Saldırıya uğradığı ya da sadece korkup paniklediği için hayatını kaybedenler bile var… 

Bu görüntülerden etkilenmemek ve yaşananlara isyan etmemek olanaksız!
Ancak verdiğimiz bu duygusal tepki asıl suçlunun tespit edilmesini engelliyor. 
Haberin klasik mantığı yine tıkır tıkır işliyor…
İçeriklerde köpekler hedef gösterilirken, sebep ve çözüm görmezden geliniyor.  

Farklı bir ifadeyle sokaklarda yaşayan köpeklerin yiyecek yemek bulamaması, sürekli biçimde şiddete maruz kalması, kışın üşümesi, yazın susuz kalması yani özetle insan eliyle vahşileşmeye mahkum edilmiş olması dikkate alınmıyor.

Vatandaş alenen sokak hayvanlarına bilensin diye çaba sarf ediliyor, neden-sonuç ilişkisi tartışılmadığı için köpeklerin akıbeti ‘öznel adalet anlayışlarına’ teslim ediliyor.
Bazılarının adalet anlayışı da malum…
‘Zehirli et verin olsun bitsin’ diyen var!

Kafa zehir maşallah! 

Ama hayvan ticareti yasaklansın; hayvan sahipleri takibe alınsın; barınak koşulları düzenlenip, güzelleştirilsin; sokak hayvanları steril koşullarda kısırlaştırılsın, hayvana yönelik şiddete caydırıcı cezalar getirilsin, okullara hayvan sevgisi ve empati kabiliyetini geliştirmeye yönelik dersler konulsun vs. demek gelmiyor akıllarına. 
Çözüm, ölüm! 

Türcülüğün de dik alası! 
İnsan, hayvan, bitki fark etmez… Bir başka canlının yaşam hakkının kendi yaşam hakkından daha değersiz olduğunu düşünmek hastalıktır…

Ne yazık ki bu hastalığın virüslerini yayan temel unsurlardan biri de medyadır.  

 

Önceki ve Sonraki Yazılar