“Laissez Faire, Laissez Passer”

Laissez Faire, Laissez Passer!

Yani…

“Bırakınız yapsınlar, bırakınız geçsinler.”

Kökleri 18’inci Yüzyıl klasik iktisatçılarına dayanıyor.

20’inci Yüzyıl’a gelindiğinde ABD'de Ronald Reagan, İngiltere'de Margaret Thatcher, Türkiye'de ise Turgut Özal’la birlikte pek çok devletin temel ekonomi politikası haline geliyor.  

Türkçe meali…

İnsan, ‘RASYONEL iktisadi birey’dir.

Piyasanın işleyen doğal bir düzeni vardır.

Devlet bu düzene karışmasın, köşesine çekilip otursun!

Farklı bir ifadeyle…

Devlet, ekonomik alanda üretici, dağıtıcı ve düzenleyici olmaktan çıksın…

PEKİ DEVLET NE YAPSIN?

Piyasa mekanizmalarının önünü açsın,

Rekabeti garanti altına alsın,

‘Bireysellik’ ve ‘bireysel girişimi’ olabildiğince yüceltilsin!

Böylece bireysel zenginleşmenin önü açılsın!

TABİİ BU ARADA DEVLET;

Kamu hizmetlerini topluma, yerel yönetimlere, özel sektöre, gönüllülere devretsin!

***

İşte bugün yaşadığımız çürümenin temel sebeplerinden biri de ekonomi alanında yaşanan bu dönüşüm.

‘İnsanı yaşat ki DEVLET yaşasın’ mantığı yerini,

‘insanı yaşat ki ÖZEL SEKTÖR ayakta kalsın’ bakış açısına bıraktı!  

2000’li yıllarla beraberse bu bakış açısının bambaşka bir boyuta taşındığını gördük.

Devletin asli görevleri ‘sosyal sorumluluk’ kisvesi altında özel sektörün inisiyatifine terkedildi.

İşte tam da bu yüzden örneğin;

Türkiye’de kız çocuklarını okutmak Turkcell’e,

Ramazan’da ihtiyaç sahiplerine çorba dağıtmak Knorr’a,

Ya da prematüre doğan bebeklere yardım görevi Prima’ya bırakıldı. 

Bu arada…

‘Devletçilik’ ve ‘temsil ettiği tüm temel ilkelerin’ rafa kaldırılmasıyla bambaşka bir ‘bireyselcilik’ ve ‘toplum’ anlayışı tezahür etti.

Emek’, ‘alın teri’, ‘helal para’ gibi deyişler gündelik yaşam dilinden tasfiye edildi…

Yerlerini ‘köşeyi dönmek’ ya da ‘voleyi vurmak’ gibi ‘kısa yoldan para kazanmayı’ öven kalıplar aldı. 

Özal’ın, ‘benim memurum işini bilir’ sözüyle başlattığı ‘bireysel çürüme’, kapsamını akla gelebilecek her alanda ‘para için her şey mübahtır’ bakışına genişletti.

İşini bilen siyasetçiler

İşini bilen gazeteciler

İşini bilen bürokratlar

İşini bilen hukukçular

Ve nihayet ‘tüm bu işini bilenlerin’ palazlandırdığı,

İşini bilen müteahhitler’…

Sonuç olarak ülkenin güneydoğusu ‘işini bilenlerin’ iş birliğiyle toplu mezara dönüştü.

O yüzden kimse yardımların neden resmî kurumlara yapılmadığını sorgulamasın!

Zira iş bilmek 80’li yıllardan bu yana ‘para kazanmakla’ eşdeğer!

Yardım görevi bundan çok uzun zaman önce özel sektör, sivil toplum kuruluşları ve gönüllülere bırakıldı!

Farklı bir ifadeyle…

Devlet çok uzun zaman önce ‘baba’ gömleğini çıkardı…

 

Önceki ve Sonraki Yazılar