YOKSA SİZ ‘SLAKTİVİSTLERDEN’ MİSİNİZ?

Slaktivizm…

En basit ifadeyle ‘dijital bir eylemi durduğu yerden destekleme’ hali.

İngilizce tembel ya da miskin anlamında kullanılan ‘slacker’ kelimesiyle, aktivizm anlamına gelen ‘activism’ kelimelerinin birleşiminden oluşuyor.  

Yani özetle slaktivistleri, ‘miskin aktivistler’ olarak ifade etmek mümkün.

En azından konuya ilişkin literatür, onlara böyle yaklaşıyor.

Bu insanlar çoğunlukla “toplum faydasına hizmet ettiklerini” düşünüyor.

Misal…

Maden çöküyor, deprem oluyor, bir yerleri sel basıyor… İnsanlar göz göre göre can veriyor…

Hemen başlıyor slaktivistler…

‘Bakan istifa!’

‘Kaza değil, cinayet!’

Dolar yükseliyor, kiralar artıyor, her şeye zam üstüne zam yağıyor…

Slaktivistler çıkıyor hemen sahneye…

‘Ülkeyi bitirdiniz, batırdınız!’

Bir yerlerde bir kadın ya da bir çocuk öldürülüyor; doğa tahrip ediliyor; suçsuz insanlar hapse atılıyor ya da suçlular bir türlü cezalandırılmıyor.

Başlıyor slaktivistler hep bir ağızdan…

‘Daha kaç kadın ölecek?’

‘Ülkede güvenlik yok!’

‘Ülkede adalet yok!’

‘Ülkede hukuk yok!’

Ve tabii ki artık klasikleşen o cümle…  

‘Ben bu çağdan nefret ettim, etimle kemiğimle nefret ettim…’

Tamam anladık ettin de… Sonuç?

Tepkisini gösterdi ya! Sorsan, yurttaşlık görevini yerine getiriyor.

Şimdi artık yetkililer düşünsün(!).

Ama kötü haber, senin oturduğun yerden ettiğin isyan, hiçbir işe yaramıyor!

WeAreSocial tarafından yapılan bir araştırmaya göre bir paylaşımın haber akışı içerisindeki ömrü, 1.7 saniye.

Hadi gelin biraz daha umutlu bakalım hayata…

Moz tarafından yapılan bir başka araştırmaysa, eğer ünlü bir kişi değilseniz attığınız bir tweetin ömrünün maksimum 18 dakika olduğunu ortaya koyuyor.

Yani aslında sen düş dünyanda bir şeyleri protesto etmenin verdiği sanal hazdan tatmin olurken; reel hayatta birileri acıları, adaletsizlikleri, hukuksuzlukları, baskıyı, kaygıyı, haksızlığı dibine kadar yaşıyor!

O yüzden hala sosyal medyanın toplumsal bir gücü olduğuna inanan varsa, bir kez daha düşünsün!

Aksine! Sosyal medya giderek ağzı olanın konuştuğu bir tür bataklık haline gelirken; insanları kamusal alandan uzaklaştırıyor.

Reel hayatta ‘eylemsizliği’ körüklüyor!

Dahası bireyleri, yalnızca kendilerininkiyle türdeş düşüncelerle yankılanan bir fanusun içine hapsediyor.    

Meramını 280 karakterle ifade eden, aldığı ‘like’ sayısının verdiği coşkuyla kitleleri peşinden sürüklediğini sanıyor; başını yastığa vicdanen rahat koyuyor.

Yani özetle sosyal medya bireyin ‘kendisini ifade etme’, ‘dinlenme’, ‘anlaşılma’ ve ‘beğenilme/takdir edilme’ ihtiyacını karşılıyor ‘muş’ gibi görünüyor.

Ancak işin aslı, kimse kimseyi umursamadığı gibi; oradan verilen tepkiler, hiçbir şeyin değişmesine vesile olmuyor.

Dolayısıyla mevcut durumda sosyal medyanın yegâne işlevi olsa olsa milletin gazını almak gibi görünüyor.

 

Önceki ve Sonraki Yazılar