2021 YILI RİSKLER

2020 herkes için kötü bir yıl oldu.

Hem birey ve toplum olarak hem de ülkemiz ve tüm dünya için olumsuz bir yıl olarak kayıtlara geçti. 2021 yılına pek çok sorunla girdik.

Yıllardır devam eden yüksek enflasyon, işsizlik, kur vb. ekonomik sorunlara ek olarak bu yıl ülkemiz açısından iki temel risk alanı oluştu.

Kuraklık ve bankacılık sorunu.

Kuraklık problemi birkaç yıldır vardı, şimdilerde yazılmaya konuşulmaya başlandı.

Bankacılık konusu ise şimdilik konuşulmuyor, yılın ikinci yarısına kadar da konuşulmayacak, çünkü bilançolarda yüzdürülüyor. 
Kuraklık problemi sosyal ve ekonomik sonuçlara neden olacak boyutta.

Aslında kuraklık problemi son üç dört yıldır vardı, bölgesel olarak yaşanıyordu, şimdilerde ise tüm ülkede yaşanmaya başladı.

Meteoroloji ve Devlet Su İşlerinden gelen veriler kuraklık probleminin hidrolik kuraklık aşamasına geçildiğini gösteriyor. Bunun bir sonraki aşaması tarımsal kuraklık. 

Türkiye genelinde barajlardaki doluluk oranı yüzde 30’a kadar inmiş durumda. İstanbul’da doluluk oranı yüzde 20, Ankara’da yüzde 21, İzmir’de yüzde 35’lere düşmüş.

Tüm bölgelerde geçen yıl ortalamalarının altında yağış var, en fazla azalma %59 ile İç Anadolu Bölgesi’nde gerçekleşmiş.

Ege ve Karadeniz Bölgeleri’nde son 40 yılın en düşük yağışlı sonbaharı yaşanmış. Su kaynaklarımız kuruyor, Göller Bölgesinde 19 adet gölden 9 adeti kurumuş durumda.

Burdur Gölü maalesef bitti, ülkemizin en büyük tatlı su gölü Eğridir Gölü göz göre göre tükenmeye gidiyor.

Tuz Gölünde önümüzdeki yıllarda alarm zilleri çalacak.

Bu veriler hidrolik kuraklık dönemini gösteriyor.

Sonraki aşama ise tarımsal kuraklık ve sosyal kuraklık. 
Kuraklık probleminin bir de elektrik arz güvenliği boyutu var.  

Ülkemiz elektrik üretiminin can damarı Fırat havzası, yani Keban barajıyla başlayan, Atatürk ve Karakaya barajlarıyla devam edip, Birecik barajıyla son bulan havza.

Türkiye’de üretilen yaklaşık 300 milyar Kwh elektriğin yüzde 29’u hidrolik kaynaklı üretim, bunun yüzde 25-30’u Fırat havzasından.  Bu havza yıllık ortalama 20-25 milyar Kwh elektrik üretiyor. Fırat havzasını anlatmamın nedeni şu.

Her yıl elektrik üretimi programı yapılırken DSİ’nin 50 yıllık su gelirleri ve verileri dikkate alınır, bu verilere göre ülkemiz genelde her 5-7 yılda bir kuraklık dönemine girer, sonrasında yağışlı birkaç yıl devam ederdi. Kuraklık dönemlerinde Fırat havzasının su geliri fazla düşmez, elektrik arz güvenliği tehlikeye girmezdi.

Ülkemiz benzer kuraklığı 2001 yılında yaşamıştı, sonrasında 2004-2006 arası yağışlı bir dönem oldu, 2007-2009 döneminde kuraklık, 2011-2012 döneminde tekrar yağışlı bir dönem ve nihayet 2014 yılında tekrar kuraklık başladı. 

Geçmiş verilere göre kuraklığın 2016 yılında bitmesi bekleniyordu, bitmedi, devam etti, öyle ki, 2019 yılında iyi bir su gelirine sahip Fırat havzasında bile bu yıl kar yağışları beklenen düzeyin çok altında. Karın yağmaması sadece elektrik üretimini etkilemeyecek, GAP bölgesindeki tarımsal üretimi ciddi miktarda düşürecek.

Önceleri kuraklık birkaç bölgede görülürdü, İç Anadolu ve Doğu Anadolu bölgelerinde, şimdilerde Trakya Bölgesi de eklendi, Fırat Havzası da kuraklığa teslim olmak üzere. Yani, kuraklık tüm ülkeyi sarmış durumda.  

Kuraklık sadece enerji üretimini etkilemiyor, başta buğday ve arpa üretimini etkiliyor, bu aylarda buğdayın toprağın altında soğuk iklimde hatta karın altında beklemesi gerekiyor.

Kuraklığın devamında biyo-çeşitlilik azalıyor, bazı ürünlere erişememe ve gıda krizi başlıyor.

Son aşama sosyal kuraklık. 
Ne yapılmalı ne yapılıyor?

Tarım ve Orman Bakanlığı, geçtiğimiz ay! evet yanlış duymadınız geçen ay, ‘Kuraklık Eylem Planı’nı açıkladı. Buna göre 2023’e kadar 150 yeraltı barajı yapılacak. Belediyelerin su ile ilgili kayıp kaçak oranını düşürmesi sağlanacak.

Su tasarrufuna önem verilecek ve benzeri önlemler.

Çözümler bu kadar basit değil.

Gerçeklerle yüzleşme yine yok.

Halbuki gerçekler apaçık önümüzde duruyor.

Neler bunlar? 

Doğanın dengesi çarpık yapılaşmalar nedeniyle bozuldu. İstanbul ve Ankara başta olmak üzere şehir merkezlerinde gökdelenler yüzünden insanlar başını kaldırdığında güneşi bile göremez haldeler. Şehir merkezlerinde gördüğümüz ranta dayalı yapılaşma kenar mahallelere kadar uzanıyor, gökyüzünde gördüğümüz bulutlanma aşağıya kar ve yağmur olarak inmiyor, belki de üzerimizdeki sema aşağıya isyan ediyor. 

Ülkede bir ‘Su Yasası’ bile yok!

DSİ önceden bir bakanlık kadar etkili ve yetkili bir kuruluştu, Genel Müdürleri herkes tarafından bilinirdi, şimdilerde daire başkanlığı gibi. 

İllerde ve yerel yönetimlerde su yönetimi bulunmuyor. Sebze ve meyve üretiminde vahşi usullerle sulama yapılıyor, damlama yöntemi zorunlu değil.

Isparta Eğirdir Gölünden elma üretiminde manzara maalesef bu. “Su akar, Türkler bakar” diye bir söz vardı, şimdilerde su da akmıyor, ama biz hala bakmaya devam ediyoruz.  

Ne diyelim.  

Önceki ve Sonraki Yazılar