2021 YILI RİSKLERİ, BANKACILIK, KREDİLER

Bir önceki yazıda 2021 yılına ait riskleri sıralarken şu an yaşanmakta olan kuraklık problemine değinmiş ve yılın ikinci yarısından itibaren bankacılık risklerine hazırlıklı olunmasının gerekli olduğunu belirtmiştik.  
2020 yılı bankacılık sektörü için özellikle ekonomi yönetimi ile ilişkiler açısından hayli sıkıntılı bir yıl oldu, çünkü Mart ayından itibaren önceki dönemlerde görülmeyen bazı uygulamalar oldu. 
Bankaları  Hazine kağıtlarına yönlendirmek hatta zorlamak için Aktif Rasyo uygulaması getirildi, 2020 Mayıs ayıyla birlikte kamu bankaları yoluyla negatif faizli çeşitli sektörlere kredi paketleri açıldı.  Bu amaçla, TCMB zorunlu karşılık oranları değiştirildi, özel bankaları da kredi vermeye zorlamak için daha fazla kredi verenlere daha düşük oranda zorunlu karşılık oranları getirildi. Bazı bankalara cezalar kesildi, yurtdışı swap işlemlerine sınırlamalar getirildi. Bankacılar bu süreçte istemeye istemeye bu tür düzenlemelere uymaya çalıştılar.    
Bankalar hem tasarruf sahipleri için hem de yatırımcılar için para ve fon aktarımı yönüyle serbest piyasa ekonomisinin en önemli kuruluşlarıdır. Bankalar topladıkları fonları kredi olarak kullandırırken kredi riski ve piyasa riskleriyle karşı karşıya kalabilirler. Ne demek istiyoruz? 
Ülkemizde yaşanan 1994 ve 2001 krizlerinin aslında bankacılık sektörüne maceracı ve müdahaleci yaklaşımlardan kaynaklandığını söylersek yanlış söylemiş olmayız.  1994 krizi, Hazine tarafından bankaların düşük faizli hazine bonosu ve devlet tahvili alımına zorlanması sonucunda oluşurken 2001 krizi de sabit kur sistemi ve aşırı kredi büyümesinden kaynaklanmıştı. 2008-2009 yıllarında önce ABD sonrasında AB ülkelerinde yaşanan Küresel Ekonomik Kriz de aslında bankalarda karşılığı varmış gibi gösterilen ve bilançolarda yüzdürülen kredilerin geri dönmemesi nedeniyle oluşmuştu. 
2020 yılında ise her iki uygulama birlikte yapıldı, yapılmaya çalışıldı. Türkiye hem pandemi krizi nedeniyle hem de ekonomik büyüme hırsı veya saplantısı nedeniyle düşük faizlerle kredi genişlemesine gitti. Bu politikanın bir nedeni de TCMB kaynaklarının ve bütçe imkanlarının kalmamasıydı. Pandemi süreci uzun sürdü, henüz bitmiş değil. Ekonomik büyüme hırsı ise para musluklarının dövize, altına ve borç çevirme ve kapatılmasına yol açtı.  
2019 sonunda 2,6 trilyon TL. olan kredi hacmi yıl sonu itibariyle 3,6 trilyon TL.ye çıkmış durumda, dokuz ayda yüzde 38’lik bir artış var. Bu rakam GSMH’nin yüzde 19-20’si demek. Hepimiz biliyoruz ki, bu krediler yatırıma değil tüketime, döviz ve altına gitti. Bu arada piyasadaki çeklerin ödenmesine ve borçların döndürülmesine yaradı. 
Bankaların takibe düşmüş kredi alacakları 2020 başında 142 milyar TL olarak açıklanmıştı. Buna henüz takibe alınmamış, BDDK süre uzatımlarıyla sürekli yüzdürülen 2’inci grupta sınıflandırılan yakın izlemedeki krediler dahil değil. Bu miktarda 382 milyar TL’yi buluyor. Bu iki grubun dışında riskli kredilerin ne kadar olduğu açıklanmıyor, çünkü Bankacılık Düzenleme ve Denetlemem (BDDK) tarafından genelgelerle adeta yüzdürülüyor. BDDK tahsili geciken kredi alacaklarıyla ilgili yasal işlem başlatma sürecini 90 günden 180 güne çıkarmış, süresini 31.12.2020 ye kadar uzatmıştı. Geçen ay yeni bir genelgeyle bu süre 30.6.2021 tarihine kadar uzatıldı. Tüketici kredileri dışında bireysel kredi kartları için de bu uygulama geçerli. İşte bu nedenle tahsili geciken kredi miktarı bilinmiyor.
2014 ve 2017 yıllarında Hazine kefaletle KGF kredi geri dönüşleri tecrübesine bakıldığında tahsili geciken kredilerin 550-600 milyar TL’yi bulacağı neredeyse kesin gibi. Çünkü pandeminin etkileri halen devam ediyor, piyasada satışlar bir iki sektör hariç çok düşük seyrediyor.  Söz konusu bu 600 milyar TL. bir anda takipteki kredi miktarını yüzde 15-16’lara çıkarıyor. Bu ne demek; bankalar açığı kapatmak için ya sermayeye ekleme yapacaklar ya da yeni mevduat bulacaklar. Kamu bankalarına yeniden görev zararı yazılır, 2019 ve 2020 yılı başında yapıldığı gibi iç istikraz yapılabilir. Ya özel sektör bankaları için ne yapılacak, patronlar sermayeye ceplerinden ekleme yaparlar mı, ya da yeni yabancı ortaklık arayışları mı olur? Banka sahiplerine sürekli temettü dağıtmayın tavsiyelerinin nedeni de bu. 
Bankaların bilançolarını sadece vatandaşlara ve KOBİ’lere verilen düşük faizli krediler bozmadı, Hazine tarafından bankalara Aktif Rasyo yoluyla zorunlu satılan Hazine kağıtları da bozmuş durumda. Çünkü, 2020 yılında bankalara yüzde 10-11 faiz oranlarında tahviller satıldı. 2020 yılında 290 milyar TL. toplam iç borç servisine karşılık 424 milyar TL. yeni iç borçlanma yapılmış. Yani, iç borç çevirme oranı yüzde 145 olmuş. 2021 yılı Hazine Borçlanma programına göre bu yıl içinde piyasalara 105 milyar TL. iç borç faiz ödemesi yapılacak. Şu anda faizler yüzde 17’lere çıkmış durumda. Bu durumda bono ve tahvillerin değerleri düştü. Yani, elinde bono ve tahvil bulunduran bankalar zarar yazmaya başlamış durumda.  
İşte sevgili okurlar;
2021 yılına ait risklerden birisi bankacılık sektöründe yaşanacak dediğim işte bu takipteki kredi miktarlarındaki olağandışı artışlar ve 2020 yılında suni olarak düşük gösterilen faizlerden dolayı bankaların bilançolarının bozulması. 
Şimdiden 2021 yılı ikinci yarısına hazırlık yapılmalı derken kastım buydu. Herhalde ekonomi yönetimi de bunun farkındadır. Bizden hatırlatması, 2001 krizinden sonra oluşturulan İstanbul Yaklaşımı benzeri yapıları ihtiyaç duymayalım. 
 

Önceki ve Sonraki Yazılar