AK PARTİ (AKP) İLK DÖNEMİNDE NEDEN BAŞARILIYDI ŞİMDİ NEDEN BAŞARISIZ?

Ak Parti (AKP) yaklaşık 20 yıldır iktidarda. Sn. Cumhurbaşkanının çıraklık, kalfalık ve ustalık dönemi olarak ayırdığı dönemlerin en başarılı olduğu dönemi çıraklık ve sonrası kalfalık dönemi oldu, ustalık dönemi ise başarısızlık. Öyle ki, Sn. Erdoğan ve diğer yetkililer başarısızlıkların farkındalar ki, son dönemlerde vatandaşlardan sabır istiyorlar, yılda birkaç kez yeni ekonomik program ve eylem planları açıklıyorlar, hatta mevcut durumdan çıkış programı yerine 2053 ve 2071 yıllarına dair vizyon belgesi yayınlamaya başladılar. Keşke başarısızlık nedenlerini sorgulasalar ve ilk çıraklık dönemine bakabilseler.  AKP'nin ilk, çıraklık dönemindeki başarısının ve şimdiki başarısız ustalık döneminin nedenlerini 3 ana unsurda açıklayabiliriz.

1-Güçlü Ekonomi Programın varlığı ve devam ettirilmesi

2-Ehliyetli liyakat sahibi bir kadro ve ortak akıl

3-İç ve Dış Konjonktürün uygunluğu. 

1-Güçlü Ekonomi Programın varlığı ve devam ettirilmesi.

AK Parti, 2001 krizi nedeniyle çökmüş, Sn. Kemal Derviş’in hazırladığı IMF programıyla toparlanma yoluna girmiş bir ekonomik tablo devraldı. Öyle ki, AK Parti iktidara geldiğinde Derviş’in hazırladığı ekonomik program hedefleri, politikaları ve yasal altyapısıyla hazırdı. 2001 krizinden sonra Sn. Derviş dönemin teknisyenleriyle Güçlü Ekonomik Programını hazırlamış ve Nisan 2001’de IMF’ye kabul ettirmişti. 15 günde 15 kanun tabiriyle Bankacılık, Kamu Finansmanı, TCMB Yasası, Kamu İhale Kanunu, Elektrik, Doğalgaz, Telekom Piyasası Kanunları, Yİ ve YİD projelerinin iptali, KİT'lere ilişkin düzenlemeler, Bağımsız Kurullar, TMSF düzenlemesi, İstanbul yaklaşımı vb. pek çok düzenleme yapılmıştı. Enflasyonla mücadele programı, serbest kur rejimi plan, program ve hedefleri sayısal ölçeklerle hazırlanmıştı. AKP yönetimi bu programı aldı, uyguladı ve meyvelerini yaşayarak gördü. Öyle ki, hatırlayalım, CHP milletvekili olan Sn. Derviş TBMM’de yaptığı bir konuşmada ekonomik programın başarıyla uygulandığını belirterek AKP yönetimini tebrik etmişti.Bu vesileyle belirtelim;  Sn. Derviş’in hazırladığı ve S. Babacan’ın üzerine koyarak devam ettirdiği üç yıllık programın hedefleri neredeyse birebir tuttu, 2001 Mart ayında açıklanan programa göre 2002 yıl sonu enflasyon hedefi % 25 idi, % 29 oldu, 2003 yılı hedefi %15 idi, %18 gerçekleşti, 2004 sonu %8 idi, % 9,3 olarak  oldu.2003-2007 döneminde ortalama % 6’lik bir ekonomik büyüme sağlanarak kişi başına milli gelir 3.600 $’dan 10.000$’a kadar yükseldi.  Bir tabloyla özetleyelim;

tablo.png

Şimdiye geldiğimizde, ortada hedefleri, planları, uygulamaları sayısal verilerle belirlenmiş ne bir ekonomik program var, ne de doğrudürüst bir kurumsal kapasite, teknisyen kadro var, zaman zaman “şu tarihte faizleri düşürünce rekabetçi kur olacak, yatırım, istihdam, ihracat artacak, cari açık fazlaya dönecek, bu suretle enflasyon düşecek” bu ay olmadı, “gelecek dönemlerde, yaz aylarında meyve sebze bollaşınca olacak, yetmezse mutlaka Aralık ayından itibaren düşecek, kurumlar çalışıyor” türünden açıklamalar, vaatler, sabır dilekleri var, o kadar.

2-Ehliyetli liyakat sahibi bir kadro ve ortak aklın bulunması

Sn. Dervişekonomik programını büyük oranda TCMB Başkanı Sn. Serdengeçti, Hazine Müsteşarlığında Sn. F.Öztrak ve Müsteşar YardımcılarıEmil, Özyıldız’labirlikte hazırladı. AKP hükümetinde Bakan Sn. Babacan, TCMB’nin bağımsızlığına azami titizlik göstererek Serdengeçti ile görev süresinin sonuna 2006 Nisan ayına kadar, Hazine ekibiyle 7 ay, Mayıs 2003’e kadar çalıştı. Bu dönemde Sn. Babacan mevcut programın uygulanması noktasında bu kadrolardan fazlasıyla yararlandı. Meselenin en önemli tarafı ise şuydu, AK Parti, görevden aldığı bürokratların yerine yine aynı kurumların içinden yine aynı bürokratların yanında yetişmiş özellikle DPT kökenli uzman, Daire Başkanı ve Genel Müdürlerle çalıştı. Hazineye Müsteşar olarak önceden hem DPT’de hem de BDDK’da F.Öztrak’la birlikte çalışmış Sn.İ.Çanakçı geldi, DPT’ye aynı kurumda Genel Müdürler Sn. E.Usta, L.Elvan, B.Aydemir gibi bürokratlar getirildi. S.Serdegeçti’nin görev süresi bitince yerine aynı kurumdan Sn. D. Yılmaz tercih edildi. Maliye’nin başına kurumdan H. Basri Bey, Gelirler İdaresine O. Arıoğlu ve Bütçe Mali Kontrol Gn. Müdürlüğüne ise N.Ağbal getirildi. Özelleştirme İdaresine DPT kökenli Sn. M. Kilci tercih edildi.  Benzer şekilde Enerjide, Sanayide, Tarımda devleti bilen uzun yıllar uzmanlık ve daire başkanlıkları yapmış, genelde 1987-1989 jenerasyonu, sınavlarla kurumlara girmiş, isimlerini tek tek yazarım, teknisyenler tercih edildi.Bu tercihlerde şahit olduğum üzere Sn. Babacan parti içinde çok gayret gösterdi hatta AKP MYK’na direndi.

Başarının önemli bir faktörü de politika ve uygulamalarla ilgili kararların ortak akılla; uzun müzakerelerle hem Bakanlıklar ve Başbakanlık arasında hem de parti Merkez Yürütme Kurulunda istişarelerle alınması vardı. AKP seçimlerden önce bir Eylem Planı açıklamıştı, bu eylem planları söz konusu bürokratların ve uzmanların çalışmalarıyla oluşmuştu ama dönemin Başbakanı Sn. A. Gül’ün ve sonrasında Sn. Erdoğan’ın bu toplantılara iştirak ettiğini, dinleyici ve yönlendirici  olduklarını belirtmek zorundayım. Örneğin, her yıl bütçe hazırlanırken Yüksek Planlama Kurulu toplantıları mini bir Bakanlar Kuruluna dönüşmüştü, Başbakan ve ilgili Bakanlar  teknisyenlerle istişare ediyordu, doğrular bulunmaya çalışılıyordu. Bu toplantılara katılan birisi olarak söylüyorum, hem S. Gül hem de Erdoğan saatlerce dinliyor, not alıyor, bir hafta sonra tekrar görüşelim diyorlardı. Bürokratlar özgürce meseleleri konuşabiliyor, görevden alınma duygusu yaşamıyordu. Öyle ki, siyaseten bir tercih kullanılacaksa öncelikle Anayasa, yasa, yönetmelik hükümlerine bakılıyor, hatta dönemin Cumhurbaşkanı Sn. A.N.Sezer’den döner mi, basın ne der, Sayıştay ve diğer yargı makamları nasıl yaklaşır şeklinde müzakereler söz konusu olurdu.  Tüm bu süreçler belki işlerin yavaş yürümesine, süreçlerin uzamasına yol açıyordu ama doğru kararların ve uygulamaların değeri şimdilerde daha iyi anlaşılmakta.

Bugüne geldiğimizde sadece geçen yıldan bir örnek; TCMB 2021 yılı için tam dört defa enflasyon hedefi açıkladı, yıl başında yüzde 9 idi, en son Ekim ayının 25’inde evet yanlış duymadınız Sn. Kavcıoğlu, yıl sonu için enflasyon tahminini yüzde 18 olarak açıklamıştı, 35 gün sonra 3 Ocak 2022 günü TUİK 2021 yıl sonu TÜFE rakamını yüzde 36 olarak ilan etti. Bu rakam, Ekim 2021’e göre yüzde 100 sapma,yıl başına göre yüzde 400 sapma anlamına geliyordu. Bu durumdaki bir TCMB’den, Para Politikası Kurulundan ne beklersiniz, iş çevreleri ve yurt içi-dışı kamuoyu nasıl güvenir. İşin daha vahimi ise hala bu kurum başkanının görevine devam ettiğini düşünebiliyor musunuz?

Diğer bir konu Bakanlıklarda ehliyet ve liyakatin yerine bağışlayın ama atamalarda neredeyse şu 3 özellik aranmakta; nüfusa kayıtlı yer Trabzon-Rize hattından olmak, kurum olarak İBB’de geçmişi olmak ve mutlaka ama mutlaka bizim dediğimizi yapar mı yaklaşımı geçerli. Maalesef gerçek bu, pek çok isim yazarım, bilenler biliyor zaten.

DPT gibi devletin aklı olarak kabul edilen bir teşkilat kapatılmış, Bakanlıklarda Müsteşarlık makamları kalmamış, karar alma süreçleri Cumhurbaşkanlığı Ofislerinde danışmanlara havale edilmiş, Bakanlıkların sadece iş ve işlemleri yürüttüğü bir devlet mekanizması, maalesef tablo bu sevgili dostlar. Derviş’in kurduğu bağımsız ve özerk olması gereken kurumları hiç sormayın, ilişkili veya ilgili bile değiller, doğrudan bağımlı kuruluşlar halinde, KİT'ler bunlardan daha bağımsız durumda. Yasaların nasıl ve nerede hazırlandığını sormayın, yazmak istemiyorum, bakanlıklarda atamaların tek imzayla, Cumhurbaşkanlığı İdari İşler Başkanlığında hazırlandığını, Bakan Yardımcılarınçoğunlukla Bakanların haberi bile olmadan atandığını R. Gazetede  öğrendiklerini müteaddit defa gördük, biliyoruz, yaşıyoruz. Dahasına gerek yok.

3- İç ve Dış Konjonktürün uygunluğu:

Ekonomik istikrarın en temel koşullarından başında siyasi istikrar gelir. Bu anlamda AKP, 2002 seçimleriyle birlikte tek başına iktidara geldi, seçim sisteminin bir sonucu olarak oya nispeten daha fazla vekil sahibi oldu. AKP, iktidara ekonomik krizin sonucunda gelmişti, geniş halk yığınları özellikle küçük esnaf ve tüccarlar krizden en fazla etkilendiği için seçmen tabanında ve reel sektörde beklentiler olumluydu. AKP ilk dönem bu beklentileri iyi yönetti. Adına ister teori deyin isterse sosyal gerçeklik deyin, iktisadi gerçeklik; bir ülkede siyasi ve ekonomik istikrara dayalı kurallı bir ekonomik modeliniz varsa, anayasal bir devlet işliyorsa, geleceğe ilişkin güven duygusu oluşmuşsa, enflasyon oranı düşer, beklentilerde bu düşüşü destekliyorsa, zamanla faiz oranları da düşer, döviz kurlarında istikrar sağlanır, yatırımlar artar, büyüme gerçekleşir, işsizlik azalır, yabancı sermaye gelmeye başlar, refahta artar. Bunun delili AKP’nin ilk çıraklık dönemidir. Bunlar  kısaca iç konjonktür uygunluğu.

Dış konjonktürde uygundu veya uygun hale getirildi. AKP ilk dönemlerde hem yurt içi dengelerle uyumluydu hem de dışarıda başta AB’ye tam üyelik için samimi çabalar sarf etti. 2004 sonu Helsinki zirvesinde Türkiye’nin tam üyelik görüşmelerine başlanması kararı çıktı. Bu karardan sonra içeride pek çok mevzuat değişti, demokratik standartların artmasıyla içeride ve dışarıda hukuk güvenliği sağlandı.Ülkeye yıllık ortalama 20 milyar dolarlık yabancı sermaye yatırımı gelmeye başladı, komşu ülkelerle ticaret arttı, ülke risk primleri düştü, borçlanma faizleri düştü.  Daha pek çok gelişmeyi sayabiliriz.

Şimdilerde ise iç ve dış konjonktür ülkenin aleyhine işlemeye başladı. İç konjonktür 2015 yılından itibaren zaten olumsuz bir biçimde devam ediyordu, nedenlerine girerek uzatmak istemiyorum ama sonuçta içeride meydana gelen olaylar ülke ekonomik ve siyasi hayatına zarar vermeye başlamıştı. 2018 yılı yeni hükümet sistemiyle birlikte dışarıda konjonktürde bozulmaya içeride ise zararlar katlanmaya başladı. AB ile ilişkiler durdu, pek çok ülke ile ilişkiler bozuldu, ABD ve Rusya ile ilişkilerde gel-gitler yaşandı, yaşanıyor. 2019 yılıyla birlikte kovid vakası ve 2022 yılı başında Ukrayna-Rusya savaşı tüm ekonomik göstergeleri bozdu, ekonomik kriz sosyal problemlere, mülteci sorunlarına yol açtı, açıyor. Üstüne üstlük ülkede yanlış varsayımlara dayalı günü birlik ekonomik model arayışları varsa, anayasal devlet olma özelliği veya kurallara dayalı devlet işleyişi ciddi anlamda zarar görmüşse zaten dış konjonktürün kötü olmasına bile gerek yoktur.

Yazı çok uzadı biliyorum, bir sonraki yazıda müstakbel iktidarın başarılı olmasının ön şartları neler olmalıdır konusu üzerinde durmak istiyorum.

Önceki ve Sonraki Yazılar