DOLAR NEDEN HAREKETLENDİ, BUNDAN SONRA NE OLUR?

Şubat ayı ortasında “Dolar Nereye Kadar Düşer” konulu yazımızda şunları ifade etmiştik. “Bundan sonra ne olacağı sözlerin tutulup tutulmayacağına bağlı. Şu ana kadar faiz artışından başka bir şey yapılmadı. TCMB yapabileceklerinin tamamını neredeyse yaptı, bunun dışında her hafta açıklanacağı belirtilen hukuk ve ekonomi reform vaatleri var. Şunu bilelim ki, faiz ekonomide problemlerin çözümü için yeterli bir silah değildir, sadece size zaman kazandırır. Güven ortamı sağlanmaz, reform sözleri yetersiz ve sunum düzeyinde kalır eyleme dönüşmezse bugünlerde düşen dolar kuru yeniden yükselmeye başlar. Neden mi, TCMB’nin rezervlerinin swaplar hariç ekside olduğunu tüm dünya bilmiyor mu? Sıcak para sahipleri çıkmaya başlarsa ne yapacağız, dış güçler diye yine mi saydırmaya başlayacağız” 


Son iki hafta içerisinde dolar kuru tekrar hareketlenmeye başladı. 6,90 lara kadar gerileyen dolar kuru dün 7,70 lere yükseldi.  Cuma günü Merkez Bankası Başkanı Sn. Ağbal’ın birkaç tweetiyle biraz sakinleşen kur Pazartesi günü BİST Başkanı H.Atilla’nın  istifasıyla birlikte tekrar hızlı bir şekilde yükseldi. Şimdi, döndük dolaştık, iki ay sonra önümüzdeki hafta TCMB’nin 18 Mart toplantısında ne yapacağına, faizleri tekrar artıracak mı yoksa birtakım altı çizili siyah puntolarla yazılmış cümlelerle pas mı geçecek. Bazıları faiz artışı bekliyor diğerleri de sabit tutacak diyor. Bekleyip göreceğiz. 


Sevgili okurlar;


Son günlerde dolar kurunun tekrar hareketlenmesini ABD 10 yıllık tahvil faizlerindeki artışa bağlayanlarda var, ekonomi yönetimindeki istifalara bağlayanlarda mevcut. Hatta bu sabah NTV’de bir aracı kuruluş temsilcisi içeride herhangi bir neden olmadığı dışarıda da çok yoğun bir gündem olmadığı halde Türk Lirasının son iki ayda elde ettiği kazanımları bu kadar kısa sürede kaybetmesini anlamak da zorlanıyoruz deyince gerçekten kahroldum, Cuma günü açıklanması beklenen Ekonomi Reform Paketinde neler olmalı konulu yazı yerine dolar kurundaki hareketlenmenin nedenlerini yazmaya karar verdim. Kahrolmamın nedeni şu, bu ülkede maalesef gerçeklerle yüzleşme ve doğruları söyleme cesareti kaybolmuş, haydi anladım devlet memuru söyleyemez, bazı devletten beslemeli yazarımsı aydın geçinenler de yazamazlar, söyleyemezler, ama en azından özel sektörde çalışanlar, aracı kuruluşlarda finans uzmanı ve ekonomist olanlar neden konuşamaz. Bu bile gerçeklerle yüzleşmenin ne kadar gerekli olduğunu gösteriyor. Nedir yüzleşmek zorunda olduğumuz gerçekler? 


Sevgili okurlar;


Hatırlayalım, Kasım ayı başındaki Doların 8,50 lerden tekrar önce 7,50 lere sonrasında 6,90 lara düşmesinde neler etkili oldu, önce politika faizinin yüzde 8,25 lerden yüzde 17 lere yükseltilmesi, sonra hukuk ve ekonomi reform söylemleri, diğer bir ifadeyle eylem ve reform söylemleri. Geçen hafta İnsan Hakları Eylem Planı açıklandı, bir önceki yazımızda belirttik, beklentiler neydi, gerçekleşmeler ne oldu diye.  Maalesef bir kez daha ciddi ve inandırıcı bir hukuk reformu olmayacağı, bağışlayın ama 2 yıllık İnsan Hakları Eğlen! planı gibiydi. Piyasalar açısından tatminkâr bulunmadı, sıcak para getiren yabancılarda gitmeye başladılar. Bu hafta sonu Ekonomi Reform Paketi açıklanacak, öncesinde Perşembe günü neler olmalı konulu bir yazı yazmak istiyorum, önümüzdeki hafta da açıklanan paket hakkında düşüncelerimizi paylaşırız. Şayet bu Ekonomi Reform Paketi de şu aralar pek moda olan, “Paket Al, Ya da Sipariş Ver” kabilinden olursa dolar kurunda tekrar 8 ler seviyesini çok yakında görebiliriz.  NEDEN?


Çünkü, bu ülkenin dövizle ilgili veya döviz kurunu etkileyen o kadar çok problemi var ki, içerideki enflasyon oranının yükselmesinden dış borç miktarına, güveni zedeleyen kurumsal yapıların sürekli değişen atama yapısından pandemiyle mücadele anlamında yaşanan git gel-lere kadar pek çok konu...  
Örneğin, IMF’ye 23 milyar dolar borcu ödedik, kapattık diye övünüyoruz ancak son açıklanan GSMH ve dış borç rakamlarına baktığımızda durum daha da kötüye gidiyor. Bilindiği üzere, ülkenin tüm özel ve kamu dış borçlarını ülkenin milli gelirine böldüğünüzde dış borcun milli gelirine oranına ulaşıyorsunuz. Bu gösterge döviz ihtiyacınızı ve kurunuzu o kadar çok etkiliyor ki, dolar kurunu durdurmanız çok zor. Ne demek istiyoruz. 2000 yılında toplam dış borçların milli gelire oranı yüzde 43,4 iken,2002 kriz döneminde yüzde 54,4 olmuş. AK Parti hükümetinin başarılı olduğu, yani gerçek anlamda insan hakları, hukuk ve mali disiplin alanlarında istikrarlı reform yaptığı dönemlerde 2010 yılında dış borç/GSMH oranı yüzde 37,5 lara kadar düşürülmüş. 2013 sonrasında tekrar yükselmeye başlamış, 2015 yılında 2000 li yıllara gelmişiz, yüzde 46. Nihayet, 2020 yılında ise yüzde 62,7 lere çıkmışız, Çin’den sonra büyüyen tek ülke olduğumuz halde. Bu yüzde 62,7 ne demek biliyor muyuz? Ekonomisi batık, borç ödeyemez, iflasta dediğimiz Arjantin’den sonra ikinci sıradayız. Arjantin’de yüzde 63, biz de yüzde 62,7 bizden sonra Güney Afrika var, yüzde 55. Toplam dış borcumuz 450 milyar dolar. Aslında ülkede yaşayan ve artık bizden olduğu kabul gören 4 milyon Suriyeli göçmenleri de hesaba katarsak Arjantin’i geçiyoruz.  Soru şu, bu gerçekleri yabancı yatırımcı bilmiyor mu?


Bir başka konu, enflasyon oranı. TUİK’ e göre enflasyon Şubat ayında yüzde 16, ama sokaktaki vatandaş da biliyor, enflasyon oranı konusunda çalışma yapan akademik kuruluşlarda yabancılar da biliyor ki, gerçekler yüzde 25-30 enflasyon oranı var. Üstüne üstlük, enflasyon oranı konusunda akademisyenler ve toplumun farklı kesimlerinden oluşan bir danışman grubu kuracağını ve yine işsizlik oranlarında metodoloji değişikliği yapmak istiyoruz diyen TUİK Başkan Vekili sadece 1 ay vekalet edebildi. Bir önceki başkan zaten vekaleten duruyordu. Son 2 yılda güven vermesi ve bağımsız olması beklenen TCMB ve TUİK Başkanlığı 3 defa değişti. Soru şu; bu kadar değişkenliğin olduğu bir teknik yapıda ve yüksek enflasyon oranında döviz kurlarının düşmesini beklemek ne kadar gerçekçidir.  


Diğer bir konu, TCMB rezerv tartışmaları zaman zaman şahsıma da soruyorlar, TCMB’nin  95 milyar dolar rezervi varmış diye. Evet var, doğrudur, ama bir de defterin sağ tarafında yükümlülükler var diyorum. Yükümlülükleri saymazsak, alacaklılar istemezse, ayrıca sol taraftaki TCMB swapları yani faiz karşılığı emaneten verilen dövizleri hesaba katmazsak, evet elimizde 95 milyar dolar rezerv var.  2019 yılında bu rezervin 129 milyar dolar olduğu da var. Bu gerçekleri yerlisi yabancısı bilmiyor mu? 


Son bir konu daha, ödemeler dengesi, cari açık konusu var, cari açığı etkileyen enerji, turizm ve altın ithalatı alt kırılımlar var. Ocak ve Şubat ayında ihracat alanında çok güzel gelişmeler var, ithalat rakamları da makul düzeylerde, ancak enerji maliyetleri tekrar artmaya başladı, petrol 70 dolarlara dayandı. Altın ithalatına ilave ek önlemler geldi, daha da gelecek, ancak turizm konusu tam bir sözler, vaatler ve gerçekler arasında gidip geliyor. Turizm de en önemli konu aşılamanın geldiği düzey, biz ne kadar aşılamada Avrupa’dan iyiyiz diyoruz ama rakamlar daha nüfusun yüzde 10 unu bulmuş değil. Ayrıca, turizmde en büyük partnerimiz Almanya aşılama konusunda gerilerde kalmış durumda, İngiltere ise mutasyon konusuyla meşgul, yani iş sadece bizimle bitmiyor.  


Kısacası, ortada bu gerçekler ve dahi başkaları duruyorken dövizin hareketlenmesi ve yükselmesi çok sürpriz olmamalı sevgili dostlar.  Sayısını ben tam hatırlayamıyorum, bu arada kaç paket açıklandı, yeni diye, reform diye, yeni, yeniden yapılanma, dengelenme, gelişme paketleri. Bilmem siz hatırlayabildiniz mi?

Önceki ve Sonraki Yazılar