ENFLASYON – FAİZ, SEBEP-SONUÇ İLİŞKİSİ ÜZERİNE

Geçen hafta ortasında döviz kurlarında yine beklenmedik bir artış yaşandı. Sn. Cumhurbaşkanı’nın TRT ortak yayınında akşam saat 23 civarında yaptığı “TCMB Başkanımla görüştüm.  Faizi düşürmek gerektiğini söyledim. Faizin düşmesi halinde yatırımlar üzerindeki faiz yükünün azalacağını, bunun da maliyet enflasyonunu aşağıya çekeceğini, Temmuz Ağustos aylarında bu işi çözmemiz lazım” şeklindeki açıklamaları sonrasında dolar kurunda 10-15 kuruşluk artışlar görüldü. Öyle ki, evde dinlenirken söz konusu açıklamayı okuduğum zaman ev sakinlerine “eyvah, yine aynı söylem, dövizde biraz sonra hareketlenme başlar” deyince ev sakinleri “bu saatte mi” dediler. Bilindiği üzere Asya piyasaları Türkiye’de 22.30 dan sonra açılıyor. Bloomberg web sayfasında hareketlenme başladı ve kısa sürede dolar kuru 8,65-8,70 seviyesini gördü.  Ertesi günde dolar/TL kuru 8,80'i aştı ve tüm zamanların en yüksek düzeyini gördü. Şimdi soru şu, neden böyle oluyor ve Sn. Cumhurbaşkanı bunu bilmiyor mu?  

Sevgili okurlar;

Ülkemizde benzer söylemler öncelikle Sn. Cumhurbaşkanı tarafından yapılıyor, akabinde kamudaki yetkililer ve bazı yazarlar yorumlar getirmeye çalışıyorlar. Aslında son 2-3 yıldır Türkiye’de yaşananlar; üniversitelerin İktisadi ve İdari Bilimler Fakültelerinde genellikle 2’inci ve 3’üncü sınıfların ikinci dönemlerinde Makro Ekonomi-İktisat derslerinde okutulan Enflasyon-Faiz-İşsizlik-Tasarruf-Yatırım vb. teorik tartışmaları doğrular nitelikte. Söz konusu derse devam eden her öğrenci bunları öğrenmek zorunda kalır, çünkü bu tartışmalar ya ara sınavlarda ya da finalde karşınıza bir şekilde çıkar. İsterseniz önce derslerde öğretilen geleneksel iktisat teorisini özetleyelim, sonrasında Türkiye'de yaşananları grafikle gösterelim.

Enflasyon ve faiz oranları arasında yakın bir ilişki bulunmaktadır. Bir ülkenin para politikasını hükümetle birlikte Merkez Bankaları belirler, diğer bir ifadeyle öncelikle birtakım veriler ışığında enflasyon hedefi belirlenir. Merkez Bankaları da hedeflenen enflasyon oranına ulaşabilmek için piyasadaki para arzını yönetmeye çalışır, bunun için sahip olduğu en önemli araç politika faiz oranlarıdır. Bu noktada belirtmemiz gereken bir konu, enflasyon hedefine sadece para politikası araçları ve faiz oranlarıyla ulaşılamaz, mal ve hizmet üretimi, maliye politikası araçları, toplumun sosyo-politik yapısı, dünya ekonomisinin genel konjonktür durumu vb. enflasyon oranını etkiler.  İsterseniz Makro Ekonomi derslerinde sıkça gösterilen bir şema üzerinde devam edelim.

yazi.png

 

Merkez Bankalarının politika faiz oranlarında yaptıkları değişiklikler, önce bankaların uyguladıkları faiz oranlarında, sonrasında bireylerin ve şirketlerin tasarrufa, yatırıma ya da harcamaya yönelmesinde belirleyici olur.   Faiz oranlarının düşük olduğu bir ortamda harcama eğiliminin artmasına karşılık, yüksek olduğu durumlarda tasarruf eğilimi artar. Tüketim talebinin artması durumunda enflasyon oranlarının artması riski belirir. Ayrıca, faiz oranlarının düşürülmesi durumunda kredi talebi artar, artan kredi talebi de piyasadaki parayı artıracaktır. Para artınca harcama eğiliminin artması kaçınılmazdır. Bu, genel bir toplumsal reflekstir.

Bu nedenle ekonomi teorisinde, faiz oranlarının yüksek tutulmasının enflasyon oranını aşağıya çekme yönünde bir etkisinin olacağı görüşü hakimdir. Şimdi gelelim Türkiye’de yaşananlara;

yazi1.png

Grafikte görüleceği üzere, 2018 Haziran-2019 Kasım başına kadar ortalama faiz oranları enflasyon oranlarının üzerinde seyretmekte,  Ekim 2019’dan itibaren faiz oranlarının düşüşüyle birlikte enflasyon oranları da yavaş yavaş artmaya başlıyor. Kasım 2020 de yeniden faiz oranları artmaya başlıyor.  Bilindiği üzere, TCMB Başkanı Uysal Temmuz 2019 da başkanlığa geldi ve Temmuz ayından itibaren Ocak 2020’ ye kadar faiz oranları yüzde 24’den yüzde 10,25’e kadar indirildi. Uysal’ın atandığı yaz aylarının etkisiyle faiz indirimleri döneminde kısa bir süre enflasyon oranları düşük gelmeye başlasa da -iktisat sosyal bir bilim dalıdır, alınan kararlar genelde orta vadede etkisini gösterir- Ekim ayıyla birlikte tekrar yükselmeye başladı. Kasım 2020’de hem enflasyon oranlarının yükselmesi hem de özellikle döviz kurlarının çok hızlı yükselmesi nedeniyle Sn. Uysal görevden alındı ve yeniden faiz oranları yükselmeye başladı, daha doğrusu yükseltilmek zorunda kalındı. Şimdilerde ise faiz de enflasyon da yüksek, döviz kuru da artmaya devam ediyor.  Nedeni de maalesef çelişkiler ülkesi olduk.  

Diğer soruya gelince, Sn. Erdoğan, ekonomi teorisinin aksine neden faizlerin düşürülmesi halinde enflasyonun da düşeceği ısrarına devam etmekte. Bu sorunun cevabı çok açık, Sn. Erdoğan sık sık  “Bana yatırım, istihdam, üretim lazım, ihracat lazım” ve 28.5.2018 günü yaptığı konuşmada olduğu gibi zaman zaman “Ben ekonomi tahsili gördüm, hocalarımız bize ekonomi cesaret ister derlerdi” demiyor mu?.  Halbuki, hem üniversite kitaplarında hem de pratikte öğrendiğimiz bir realite; ekonomi yönetimi, cesaretten çok ihtiyat, riskleri azaltma, bilimsel verilere dayalı öngörülerde bulunma ve beklentileri yönetme becerisi ister. Cesaret işletmecilikte olur, ticarette aranır. Bilimsel analiz ve öngörülerle desteklenmeyen bir cesaretin sonuçlarını hep birlikte görmüyor muyuz.? Önümüzdeki haftalarda Cumhurbaşkanlığı Sisteminin üçüncü yıl dönümü gelmekte, verilerle karşılaştırmalı sonuçlarını yazacağız.

Faizlerin düşürülmesinin maliyet enflasyonu üzerinde azaltıcı etkisinin olacağı doğrudur, ancak bizde üretim maliyetlerini belirleyen en önemli kalemler, kredi faizleri değil döviz kurunun düzeyi ve talebin canlı olmasıdır.

Öte yandan, dış güçlerin başında gelen ABD’de son dönemde enflasyonun yükselmeye başlamasıyla birlikte faiz oranlarında artışlar yaşanmaya başladı, tahvil piyasası örneğinde olduğu gibi. Hatırlayalım, FED birkaç yıl öncesinde de enflasyon oranlarını kontrol altına almak ve düşürmek için faiz oranlarını yüzde 0,25-0,50 oranlarında yaklaşık 2 yıl artırmadı mı? 

Politikacılar için önemli olan; piyasanın canlı olması, esnaf ve tüccar kesiminin krediye ucuz erişimi ile müteahhit kesiminin para kazanmasıdır. Bu nedenle doğrular tercih edilmez, tercihler doğru kabul edilir, doğru olan, olması gereken enflasyonla mücadele yerine hep büyüme tercih edilmiştir.

 

 

 

Önceki ve Sonraki Yazılar