HATALARI, YANLIŞLARI BAŞKASINDA ARAMAK

İnsanoğlu başarılı olduğu kadar zaman zaman hata ve yanlışlar da yapar. Bu insana özgü yaratılıştan gelen bir özelliktir. “Hatasız kul olmaz” özdeyişi bu gerçeği ifade eder.  
Zaman zaman hatalar işlediğimizde ya da hata yapanı gördüğümüzde, “önemli olan hata yapmak değil, hatalardan ders almak, aynı hataları tekrar yapmamak” diyerek teselli arar ya da kendimizi avuturuz. Elbette hayat hatalarla doludur, hatalardan ders alınırsa zamanla hatalar veya yanlışlar azalır, başarı ve başarılar gelir.


Sevgili okurlar;  bu topraklara ait bir özellik var, genlerimize, düşünce yapımıza yerleşmiş, güncel tabirle bir türlü mutasyona uğramayan, değişmeyen bir davranış biçimi. Hataları veya yanlışları hep başkalarında aramak, birilerinin kendilerini engellediğini, komplo kurduğunu söyleyerek hatalarımızdan sıyrılmak. Politikacısından sanatçısına, teknik direktöründen yöneticisine, iş adamından işçisine kadar bu ülkede hatalar veya yanlışlar kendimizden, aldığımız kararlardan, uygulamalarımızdan değil dışımızdaki başkaların engellerinden kaynaklanmaktadır. 


Bunları neden anlatma ihtiyacı hissettim. Geçen hafta sonu çok önemli iki olay oldu, Cumartesi günü, sabahleyin 4,5 ay önce, 8 Kasım 2020 de finansal piyasalarda Türk Lirasının değerinin sürekli düşmesi üzerine göreve getirilen TCMB Başkanı Sn. Naci Ağbal’ın görevden alındığını ve daha önce tüm partilerin oy birliğiyle TBMM’de onaylanan uluslararası bir sözleşmenin feshine uyandık.  


Sonrasında birkaç gündür olan biteni anlatmaya çalışanda, ortalığı düzeltmeyi amaçlayanda yapılan hataları veya yanlışları anlatma yerine konuyu yine bildik dışarıdaki algılara, dış finans çevrelerine, yerli işbirlikçi sıfatıyla yazar ve akademisyenlere bağlamaya çalıştı. Neymiş efendim, söz konusu kararların alındığı günün ertesinde Pazar akşamı Asya piyasalarındaki sığ finansal işlemleri fırsat bilenler dışarıda ve içeride algılar oluşturmaya başlamışlar, faiz indirimlerini sermaye kontrollerinin takip edeceği, ödemeler dengesi sıkıntılarının başlayacağı algısını yaymaya çalışmışlar, çalışıyorlar, spekülatif ataklar olmuş, bu da dövizin bir miktar yükselmesine neden olmuş. Bir miktar denen şeyde, şu anda yüzde 15 değer kaybı. 


Sevgili Dostlar;  Bu açıklamaları yapanlar kimler, önünde “baş” sıfatı yer alan müşavirler, danışmanlar. Mabeyni Hümayun diye bir şey duymuşsunuzdur. Osmanlı Saray kültüründe Sarayda devletlilere danışmanlık yapanlara söylenir. Hatırlayalım; Mabeyni Hümayundan Ekonomi Başdanışmanı, 31 Mayıs 2017’de TRT de 3,94 üzerinde dolar aldıranlara sert çıkmış, 4 ü aşacak diyenlere parmağını sallayarak “Dolar 3.34-3.54 bandına düşecek, bu kur dönecek, kesin, döviz yükselecek diyenler, sizlere söylüyorum, paradigma değişti, kur bu düzeylere indiğinde özür dileyecek misiniz” diye konuşuyordu. İşte aynı danışman birkaç gündür haber kanallarını dolaşarak ortalığı yatıştırmaya ve tabii ki olup biteni anlamaya, anlatmaya çalışanları suçlamaya devam ediyordu.  


Bu vesileyle öncelikle yüzleşmemiz gereken gerçekleri sormak, sorgulamak gerekmiyor mu?   Allah aşkına, son 5 ayda 3 TCMB Başkanı değişmedi mi, bu kadar değişiklik paraya olan güveni sarsmaz mı, ülke riskinizi artırmaz mı, birbirine tamamen zıt uygulamalar istikrarsızlık getirmez mi, aynı anda hem yüksek faiz, yüksek enflasyon ve yüksek kur düzeyini nasıl başardınız, tüm bunlar gözümüzün önünde yaşanmıyor mu? Bu kararları dışarıda bizi engellemek isteyenler mi aldı?  


Bir ülke düşünün, Mabeyni Hümayunu böyleyse, ne diyelim, o ülkenin halkına, “doğduğun ülke senin kaderin mi”, diyelim.  Hayır, kesinlikle hayır. Mabeyni Hümayun sistemini biz seçmedik mi?   “Bu kardeşinizi siz seçin, bakın faizle, kurla nasıl mücadele edilirmiş, Merkez Bankası nasıl çalışırmış, faizde, enflasyonda nasıl inermiş”  sözlerini alkışlamadık mı?   


Hayatımız bazen iki şey üzerinde şekilleniyor. Doğrular ve tercihlerimiz. Kendimize sormamız gereken asıl soru şu; doğrular mı tercihlerimizi belirliyor, yoksa tercihlerimiz mi doğruları belirliyor. Şayet tercihlerimiz doğruların önündeyse, sonuçlarına da katlanmak zorundayız, ne yapalım, olanlar dışımızda, kaderimiz böyleymiş, diyemeyiz.  

 
Ekonomide bir bilim dalı, doğruları var, denenmiş, yaşanmış teorileri var.  Bir ülke düşünün ki, hemen hemen her yıl 160-180 milyar dolar bulmak zorunda, dış ticaret açığı veriyor, özel sektörü yüksek oranda borçlu, ülke riskiniz, CDS primleriniz çok yüksek, yani döviz talebiniz var ve siz de kendiniz bu malı üretemiyorsanız, bilmeniz gereken doğru şudur “Bir malın talebi artarsa, arzı da azsa o malın fiyatı artar” 
Ortada böyle bir doğru ve gerçekler varken, tercihiniz beklentileriniz doğrultusunda; yani faizi düşürerek düşük enflasyon ve düşük kur düzeyi olsun istiyorsanız, doğruları kabul edeceğiniz ana kadar sonuçlarını; yani şimdi olduğu gibi yüksek faiz, yüksek enflasyon ve yüksek kur düzeyini yaşamak zorundasınız.  Bağışlayın ama, göstere göstere, dayak yiye yiye.  İşte bu tecrübe sizin kaderiniz olacaktır.

Önceki ve Sonraki Yazılar