PİYASALARDA NE OLUYOR, NEDEN OLUYOR?

Son bir haftada finansal piyasalarda çok hızlı yukarı yönlü dalgalanmalar oldu. Döviz piyasasına ek olarak hem altın hem de borsada çok hızlı artışlar gördük. Benzer durumları daha önce bu ülke yaşadığı için ister istemez herkes “ne oluyor, neden oluyor, nereye kadar?” diye sormaya başladı. Haksız da sayılmayız, çünkü geçmişte bu türden hareketler genellikle resmi devalüasyon veya ekonomik kriz dönemlerinde gerçekleşiyordu, dahası benzer olaylar, 1994 ve 2001 krizleri koalisyon dönemlerinde olmuştu, 1973 ve 1979 ekonomik krizleri niteliği itibariyle çok farklıydı. Şimdi dalgalı kur sistemi vardı, koalisyon yoktu, ancak yaşananlar çok fazla benzerlikler taşıyordu. 
Nitekim, dün sabah Türkiye İstatistik Kurumu (TÜİK) Kasım ayına ilişkin tüketici güven endeksini açıkladı. Buna göre endeks Kasım'da 71,1 seviyesine geriledi. Böylelikle 2004 tarihinden bu yana endekste en düşük seviye kaydedildi. 
Peki ne oldu; özetlersek, T.C. Merkez Bankası 18 Kasım Perşembe günü politika faizini 100 baz puan daha indirdi. Bu üçüncü faiz indirimi. Eylül ayından bugüne Para Politikası Kurulu toplamda 400 baz puan indirim yaparak haftalık Repo faizini yüzde 15’e düşürdü. TÜFE yıllık artışının resmi olarak yüzde 20 olduğu, ÜFE’nin ise yüzde 45’lerde olduğu bir ortamda yapıldı bu faiz indirimleri. Dahası da var, TCMB Para Politikası Kurulu toplantısından bir gün önce Sn. Cumhurbaşkanı grup toplantısında “Faizi savunan arkadaşlarla beraber olmam, olamam, bu böyle biline, faiz sebep, enflasyon neticedir” şeklinde konuştu.  
Şimdi soru şu; TCMB ne yapmak istiyor, belki de sorulması gereken soru şu,  Cumhurbaşkanı ne yapmak istiyor. Çünkü, genel geçer iktisadi kuralların aksine  hatta ülkemizde geçen yıl 2020 Temmuz-Aralık döneminde yaşanan gerçeklere rağmen neden faizler indirilerek kurların, dövizin yükselmesine neden olunmakta. 
Sevgili dostlar;
Yaşananlara baktığımızda yapılmak istenenin IMF’ye gitmeden, IMF’den kredi almadan fiili bir IMF programı uygulamak ve önümüzdeki yılın sonbaharında veya en geç 2023 ortasında yapılacak olan seçimlere hazırlık yapmak olduğunu düşünüyorum. Hatırlayalım, IMF programlarında ne olurdu, önce resmi bir devalüasyon ve taraflarca onaylanan bir program karşılığında IMF’den kredi alınırdı. Dalgalı kur sisteminde devalüasyon olmaz, çünkü devalüasyon resmi bir açıklama ile TCMB’nin döviz kurlarını belirlemesidir, artırmasıdır. Ülkede olan bitene bakıldığında faiz indirimleri yoluyla açıkça devalüasyon yapılmakta. Eylül 2021 de yani üç ay önce 8,20'lerde olan TL/Dolar kuru bugünlerde 12,50’lere geldi, yüzde 50 değer kaybı. 2020 Kasım 2021 Kasım baz alındığında ise ABD Doları/TL. yüzde 60, Naci Ağbal’ın görevden alındığı Şubat 2021 sonuna göre yüzde 75. Bu adı konulmamış bir devalüasyon değil mi? Neden?
Ülkenin tabii ki TCMB ve Hazine’nin dövize ihtiyacı var. Ekim sonu itibariyle TCMB döviz açığı -35 milyar dolar. Hazinenin net döviz pozisyon açığı Ağustos 2021 itibariyle 124 milyar dolar. Hazinenin döviz borcu yani iç ve dış borcu 2018 yılı Eylül ayında 88 milyar dolar iken şimdi 137,5 milyar dolar, sadece geçen yıl dövize dayalı 33,4 milyar dolar yapıldı, halbuki 2011 yılı sonunda içeriden dövizle iç borç stoku sıfırlanmıştı. Ayrıca, özel sektörün yurtdışına döviz borçları yüksek, çevrilmesi veya ödenmesi gerekiyor. Reel sektörün net döviz açığı 123 milyar dolar civarında. Özel sektör dış borç ödeyerek sürekli bu borcu azaltmakta, 2018 yılı başında bir ara 190 milyar dolardı, buradan dolar talebini anlayabilirsiniz. Zaten her yıl ortalama 25-30 milyar dolar cari işlemler açığımız var. 
Turizm gelirlerimiz son iki yıldır ortalama yıllık 20 milyar dolar daha az gelmekte. Yabancı sermaye yatırımları desen son 3-4 yıldır her yıl azalmakta. 2004-2012 arası dönemde ortalama 20 milyar ABD Doları yabancı sermaye çekiyordu bu ülke. Şimdilerde bu miktar 7 milyar ABD Dolarına düştü, bunun büyük bir kısmı da vatandaşlık almak için gayrimenkul alımı. Son 3-4 yıldır artan döviz kurlarına rağmen yurtdışından yatırım gelmiyor, kısa vadeli sıcak parada gelmez oldu, nedeni de herkesin malumu, hukuk güvenliği, öngörüsüzlük, herkesle kavgalı bir ülke görünümü. Bunlar doğru değil mi? Kısacası her açıdan dövize ihtiyacımız olduğu çok açık, hem ithalat yapabilmek hem de borçları çevirebilmek için.
İşte tüm bu nedenlerle TCMB rezervlerini sağlama alma adına sürekli olarak zorunlu karşılık oranlarını artırmakta, bankaların TCMB nezdinde tuttukları dövize karşılık oranlarını önce yüzde 17, sonra 21-23 ve geçen iki hafta önce de yüzde 25’e çıkarttı. Her artışta yaklaşık 3-4 milyar dolar kaynak sağlanmış oluyor. Bu yolla IMF’den bir program karşılığı alınabilecek kredi yerine içeriden yurt içi döviz mevduatları ve ihracat reeskont ödemeleriyle karşılamakta. Bilindiği üzere, yurt içi yerleşiklerin döviz mevduatı son 2-3 yıldır sürekli artmakta, son üç yılda yaklaşık 60-70 milyar Dolar karşılığı TL mevduatı dövize döndü, 235 milyar dolara ulaşmış durumda. 
Faizin indirilmesinin diğer bir nedeni de gelmekte olan seçimler. Düşük faizle vatandaş  ve esnaf kredi alsın, konut, otomobil, dayanıklı tüketim malı alışverişi artsın artan üretim ve ticaret piyasayı canlandırsın, işsizlik, yoksulluk azalsın isteniyor.  
Bilinmelidir ki, faizleri indirerek yukarıda sayılan gelişmelerin olması için öncelikle güvenin olması, diğer bir ifadeyle toplumdaki tüm aktörlerin geleceğe güvenle bakmaları ve önlerini görmeleri gerekir. Ekonomi aktörlerinin güvenine sahip bir Merkez Bankası faiz indirdiğinde normalde bankalar hem mevduat hem kredi faizlerini aşağıya çekerler. Aynı zamanda piyasa faizleri de düşer. Kamu bankaları TCMB kararından sonra kredi faizlerini düşürdüler ama özel bankalarda henüz bir hareket yok. Hazine’nin 1-3 ve 10 yıllık tahvil faizlerinde düşme yerine artışlar var, ortalama yüzde 20’lerde. Demek ki, artık piyasalar TCMB’na ve yetkililerin açıklamalarına güvenmiyorlar, enflasyon ve kur beklentileri yükselmiş durumda. 
Bundan sonra ne olur, kur nerede durur derseniz, 13 Ekim 2021 tarihli yazımızı okumanızı salık veririm. O yazıda,  kimin ne zaman ne konuşacağını bilemediğimiz için bir şey demek çok zor demiştik. Öyle ki, haftalık her grup konuşması ve kabine toplantısı ya da TCMB Başkanı açıklamasından sonra kurda artış yaşanmakta. 
Çözüm ne derseniz, artık geri dönüşü olmayan bir yola girilmiş durumda, bu kadar yüksek kurların düşmesi beklenmemeli, Aralık ayı toplantısına kadar ara sıra dinlenme ve molalarla döviz kuru yükselmeye devam eder, toplantı sonrasında bir miktar daha yükselir, nerede durur, kestirmek çok zor. 
Şu kadarını söylemekle yetinelim, şayet erken seçim kararı açıklanırsa genel geçer kuralların ve teamüllerin aksine piyasalar normalleşir, döviz kuru düşmeye başlar, inanın yabancı sermayede ülkeye giriş yapmayı düşünmeye başlayacaktır. 
Ne kadar erken seçim, o kadar normalleşme. Başka bir çıkış yolu görünmüyor. 

 

 

Önceki ve Sonraki Yazılar