SN. KEMAL DERVİŞ’E RAHMET ve MİNNET BORÇLUYUZ

Salı günü akşamı internete bir haber düştü,  eski Devlet Bakanı Sn. Kemal Derviş vefat etti diye. Haberi okuyunca bir anda içimi bir hüzün kapladı, yaşına baktım, 74 yazıyordu, yaşlı da sayılmaz, herhalde hastalığı vardı, dedim. Bu hafta yine enerji sektörüne ilişkin bir yazı hazırlarken fikrim değişti, Sn. Derviş’e bu milletin, bu devletin bir vefa borcu olmalı düşüncesiyle bu yazıyı kaleme alıyorum. Bu vesileyle Sn. Derviş’i 9 Mart 2001 günü Esenboğa havalimanından alıp Başbakanlığa getiren Sn. Ecevit’in danışmanı dostumu arayarak “başımız sağ olsun” dedim. Şahsi kanaatim Sn. Derviş için TBMM’de bir tören yapılmalıydı. Çünkü, yine kişisel kanaatim şu ki; bu ülkenin iktisadi hayatında gerçek anlamda çığır açan, yapısal reformlar yapan 3 şahsiyet varsa, Sn. Kemal Derviş bunlardan birisidir. Diğerleri kurucu lider Atatürk ve T. Özal’dır. Nedenleri çok fazla, bugünkü yazının konusu değil. 

Sn. Kemal Derviş 2001 ekonomik krizinden sonra Türkiye’ye geldi, dönemin Başbakanı Sn. B. Ecevit tarafından 13 Mart 2001 günü ekonominin başına, Hazine’den sorumlu Devlet Bakanlığına getirildi.  Bizler o dönemde Hazine Müsteşarlığında uzmandık, o dönemde yapılanların bir kısmını basından bir kısmını da yetkili büyüklerimizden öğreniyorduk. 1990--1999 dönemini özellikle Hazine’nin içinde bulunduğu durumu az çok biliyorduk, 1997 sonrası neredeyse her hafta iç borçlanma yapılmak zorundaydı. 1998 Rusya krizinin, zaman zaman yüzde 100’leri aşan yüksek faizli tahvil, bono borçlanmalarının (öyle ki nakit dışı tahvil ve bonolar vardı) ve nihayet 1999’da meydana gelen Kocaeli ve İstanbul merkezli depremlerin bütçede oluşturduğu açıkların ülke ekonomisi için taşınamaz sıkıntılarını görüyorduk. Dönemin Kamu Finansmanı Genel Müdürlerinin Ziraat ve Halkbank yetkililerini arayarak hazine ihalelerine katılım ricalarını biliyorduk. Ülke ekonomisi gerçekten zor günler yaşıyordu, 1987-2000 arası yaşanan yüksek enflasyon dönemi ve siyasilerin borçlanma talepleri durmuyordu, siyaseten 1990-1999 döneminde her türlü koalisyon seçenekleri deneniyordu. İşte bu dönemde 1999 Aralık ayında IMF ile bir Stanby Anlaşması imzalandı.

Bu programın en önemli özelliği önceden belirlenmiş bir döneme kadar (Ekim-Kasım 2000’e) sabit bir kur politikası (crawling peg), TCMB’nin iç varlıklarına getirilen performans kriterleri, dış borçlanma yoluyla döviz ve TL likidite imkanlarıydı. Fazla detaya gerek yok, bu noktada belirtmek istediğim husus şudur, kişisel kanaatim; 1999 sonunda imzalanan bu program IMF’nin hazırladığı ve dönemin yetkililerini ikna ettiği bir Standy programıdır. Sn. Derviş’in yine dönemin teknisyenleriyle birlikte hazırladığı Güçlü Ekonomi Programı ise IMF’ye kabul ettirilen bir programdı. İki program arasındaki en önemli fark ise sadece para politikası araçları değil, sektörel ve mali konularda yapısal reformların icraya konmasıydı. Bunu özellikle 2002-2009 döneminde Enerji sektöründe görev yaptığım dönemde görme, yaşama imkânı elde ettim. 

2001 yılı şubat ayı ortalarında ülkemizde maalesef önce finansal anlamda sonra reel sektöre uzanan bir ekonomik kriz yaşandı. Nedenlerine uzun uzadıya girmeye gerek yok, sadece şunu söyleyebilirim, 2001 krizinin nedeninin IMF’nin yanlış kurguladığı program olduğu 2008 yılında ABD’de yaşanan bankacılık finansal krizinde FED’in piyasalara likidite desteği vermesiyle bir nevi kanıtlanmış oldu. Yapısal reformlarla desteklenmeyen bir programın başarılı olmayacağı görülmüş oldu. İşte Sn. Kemal Derviş’in Güçlü Ekonomi Programının farkı bu noktada ortaya çıkıyordu.

Sn. Derviş’in iki tane avantajı oldu, birisi yıllardır benzeri problemlerle yaşayan ve çıkış yollarını bilen F. Öztrak, S. Serdengeçti gibi, F. Emil, H. Özyıldız gibi teknisyenlerle programı hazırlaması ve IMF’den yaklaşık 15-16 milyar dolar gibi Türkiye’nin IMF nezdindeki kotasını aşan bir miktarda kaynak bulmasıydı.  Öyle ki, Güçlü Ekonomi programı 14 Nisan 2001’de açıklandı ama söz konusu program taahhütleri yani parasal miktarlar 15 Mart 2001’de Hazine hesaplarına intikal etmeye başlamıştı. Elbette bunda Sn. Derviş’in kişisel itibarının ve kredisinin çok büyük payı vardı.

Diğer önemli bir nokta bu programda 15 günde 15 kanun adıyla yapısal reformlar yapıldı. Bu yasalar arasında finans ve mali yapıyı ilgilendiren her biri yapısal reform niteliğinde TCMB yasası, Borçlanma Kanunu, Görev Zararlarının Tasfiyesi, Bankacılık Kanunu, Bütçe yasası ve sektörel düzenlemeler içeren Elektrik Piyasası, Doğalgaz Piyasası, Telekom Sektörü, Şeker ve Tütün Piyasaları, Kamu İhale Kanunu, Ekonomik ve Sosyal Konseyin kurulması gibi yasalar çıkartıldı. Bu yasalar çıkarıldığı dönemde uygulanmaya başlandı veya 3 ay gibi süreler verildi. Tek istisna Kamu İhale Kanunu’nda yaşandı, bu kanunun yürürlük tarihi 2003 yılına çekildi. 

Ayrıca, yasaya konu bu sektörlerde devlet regüle edildi, özerk kuruluşlar kuruldu, serbest piyasanın önü açıldı, elektrik ve doğalgaz piyasalarında alım garantisi ve hazine garantili uygulamalar iptal edildi.

  

Bu noktada Enerji Bakanlığında görev yaptığım dönemde yüksek fiyattan kar garantili hazine satın alma garantili projelerin iptal edilmesinin ne kadar önemli olduğunu gördüm.  4628 sayılı yasa Geçici Madde 8 “3096 sayılı Kanun hükümleri çerçevesinde Hazine garantisi verilmiş olanların 2002 yılı sonu itibarıyla işletmeye alınamaması halinde Hazine garantileri geçersiz olur.” hükmü gereğince sadece Kayseri’de yapılması planlanan 100 MW’lık Yamula Barajı için YİD istisnası tanındı. Diğer projelerde serbest piyasa mantığıyla hareket edildi, Ilısu ve Yusufeli projesi kamu tarafından alım garantisi olmaksızın yapıldı. 4628 sayılı yasayla enerji sektöründe dağıtım ve üretim özelleştirmelerinin önü açıldı. Bilinmelidir ki, bu türden projelerde özel sektör salt kar beklentisi değil, yüksek kar garantisi ister, Hazine garantisi olduğu zamanda bankalardan finansını bulur, fizibilite rakamlarıyla kamuya fazla yükler biner. Geçmişte Yİ ve YİD modellerini, günümüzde de Kamu Özel İş birliği yöntemiyle verilen garantileri biliyoruz. İlgilenen okurlar 16.1.2023 günlü “YİD ve YKD Düzeni” yazımıza bakabilirler. Güçlü Ekonomi Programı hazine garantili proje veya ikili anlaşmayla dayalı rekabetçi olmayan ihale dönemini dönemi bitirmiştir.    

Son olarak, Sn. K. Derviş’in dönemin bürokratlarıyla hazırladığı program aynı zamanda enflasyonla mücadele programı olarak hedefleriyle ve sayısal ölçeklerle hazırlanmıştı. Sn. Derviş’in hazırladığı ve S.Babacan’ın sahiplendiği üç yıllık programın hedefleri neredeyse birebir tuttu, 2001 Nisan ayında açıklanan programa göre 2002 yıl sonu enflasyon hedefi %25 idi, % 29 oldu, 2003 yılı hedefi % 15 idi, %18 olarak gerçekleşti, 2004 sonu %8 idi, % 9,3 olarak oldu.  2002-2004 döneminde ortalama %6’yı aşan ekonomik büyüme sağlanarak kişi başına milli gelir 3.600 $’dan 10.000$’a kadar yükseldi. Aşağıdaki tablo bir başarı hikayesidir. 

adsiz.png

Özetle; Sn. K. Derviş’i hem bir Hazineci hem de enerji sektöründe görev yapmış birisi olarak rahmet ve minnetle anıyorum. Mekânı Cennet olsun.

Önceki ve Sonraki Yazılar