YANLIŞLARI TEKRARLAYARAK YAŞAMAK ve YÖNETMEK

17 Ağustos ve 12 Kasım 1999 depremlerinden tam 24 yıl sonra millet olarak benzer olayları tekrar yaşıyoruz.  Birkaç gündür zihnimden ne yazı yazmak ne de konuşmak geliyor, neyi yazsan, neyi konuşsan hepsi nafile, boş gibi.

1999 yılında neler oldu ise şimdi yaşananlarda hemen hemen aynı, depremin şiddeti ve kapsadığı alan daha büyük olsa da sahada yaşananlar öncekilerden çok farklı değil. Öncekilerde, çürük binalar, ilkel şehirleşme, bilime inat yapılaşma, fay hatları, jeologlar, müteahhitler, belediyeler, imar afları, devlet günlerce, haftalarca, aylarca konuşulmuştu. Göçük altından arama kurtarma hikayeleri, bilmem kaç gün kaç saat sonra mucize kurtuluşlar ekranlarda uzun uzadıya gösterilmişti.

Dün muhalif olanlar bugün iktidarda, dün iktidarı eleştirenler bugün savunmalarda, o günkü “devlet enkazın altında kaldı” manşetleri atan aynı gazeteler, gazeteciler bugün “yüzyılın felaketinde iktidarın yaptıklarını” anlatma peşinde, o günlerde devleti savunanlar bugün eleştirme peşinde, ne diyelim, her şey herkesin gözü önünde yaşanıyor, ama değişmeyen bir şey var, gerçekler; yanlışları tekrarlayarak yaşamaya ve yönetmeye devam ediyoruz.

1999 depremi sonrasında hatta yakın tarihli Elâzığ, İzmir depremlerinden sonra jeologların, deprem uzmanlarının televizyonlarda yaptıkları konuşmaların, yayınlanmış yüzlerce makalenin, devletin farklı kurumlarının ve üniversitelerin yaptığı çalışmaların, analizlerin, hazırlıkların dikkate alınmadığı bir tablo önümüzde duruyor. Yaşanan bunca acı, dram ve gözyaşı sonrasında “devlet mi enkazın altında kaldı, yoksa millet mi” sorusunun pek fazla bir anlamı yok, şahsen “devlette millette enkazın altında kaldı” demek en doğrusu.

Ne bekliyorduk ki; Einstein’in o meşhur sözü ”Delilik, aynı yanlışları tekrar tekrar yaparak farklı sonuçlar beklemektir”. Öyle anlaşılıyor ki, bu cümle bu coğrafya için söylenmiş. Neden mi?  Başımdan geçen bir olayı anlatmak isterim bu vesileyle.

17 Ocak 1994 günü ABD Los Angeles depremini yaşadım. Gece saat 04.30 da 6,9 şiddetinde depremin merkezine yakın bir yerde iki katlı binada uykuda depreme yakalandık. Hayatımda ilk defa bu kadar şiddetli ve yaklaşık 40 saniye süren bir deprem anı, o kadar ki deprem beni ve ailemi yataktan yaklaşık bir metre yukarıya zıplatmış ve tekrar yatağa düşürmüştü. Binanın duvarlarının sağa sola doğru gidip geldiğini görüyor, hareketsiz hiçbir şey yapmadan bekliyorsunuz. 10 dk sonra odadan çıkıp dışarıya baktığımda benim gibi pek çok sakinin dışarıya çıktığını gördük. Uzun uzadıya anlatmaya gerek yok, 1999 İstanbul depremi gibi bir depremdi. Yarım saat sonra TV’lerden ne olup bittiğini öğrendik, internet ve cep telefonları çok sınırlıydı.

Wikipedia kayıtlarında Northridge depremi olarak anılan Los Angeles, Orange County, San Diego kentlerini yaklaşık 10 milyon insanı etkileyen depremde 57 kişi vefat etmiş, 8700 kişi yaralanmış. O günlerde seyrettiğimiz kadarıyla birkaç üst geçit ve köprü yıkılmış, bazı köy ve kasabalarda yollar ve evler hasar görmüştü. Vefat edenlerin çoğunluğu yaşlı ve deprem anında uykuda şok hali yaşayanlardı. İlginçtir bizim her depremde seyrettiğimiz göçük altında mucize kurtuluş hikayeleri yoktu. Deprem sonrasında TV’lerde ne birbirini suçlayan siyasiler ne de devlet-millet tartışmaları vardı. Birkaç gün depremin ekonomik maliyeti, Kaliforniya Valiliğinin faaliyetleri ve ABD Başkanının taziye ve yardım mesajları konuşuldu.

Bölgede yaşayan vatandaşlarla yaptığımız sohbetlerde şu soruyu “depremle yaşamayı nasıl öğrendiniz” sorduk. Verilen cevaplardan bazıları şunlardı; “burası bir deprem bölgesi, her 4 yılda bir benzer büyüklükte depremler olur, yapılaşmayı buna uygun yaptık, genelde 2-3 katlı ahşap evler, sadece şehir merkezlerinde iş yerleri olarak downtown olarak nitelendirdikleri yerlerde yüksek katlı binalar mevcuttur, bunlarda iyi bir mühendislik ve inşaat teknolojisi ile yapılmıştır” İlgili depremde LA ve diğer kent merkezlerinde çok katlı binaların sallanma anları TV’lerde yayınlandı, herhangi bir hasar olmadı.

İster istemez şu soruyu da sorduk, buralarda hiç imara aykırı bir yapılaşma, inşaat ya da imar affı olmaz mı? 

Cevap oldukça ilginç; “imara aykırı proje teklifi vatandaşın aklına gelmez, imar affı da mecliste teklif dahi edilemez”. Bu vesileyle dün bir yayında öğrendiğim kadarıyla, imar affının İngilizce karşılığı bile yokmuş.

Sevgili Dostlar;

Hasılı hem vatandaş hem de devlet olarak bir zihniyet değişimine ihtiyacımız var. Böyle bir şey olabilir mi derseniz, 1999 depreminden tam 24 yıl sonra yaşananlara bakılırsa ümitli olmak, olabilmek çok zor görünüyor. Çünkü, bizler yanlışları tekrarlayarak yaşamaya ve yönetilmeye alıştık, alıştırıldık. Nedenleri herkesin malumu.

Dileyelim, çocuklarımız zor ama, belki torunlarımız bu zihniyet değişimini görür.

Önceki ve Sonraki Yazılar