YENİ EKONOMİ MODELİ ve TİTANİK GEMİSİ


Hatırlar mısınız, Titanik gemisini. En son teknolojiyle yapılmış özel bir Transatlantik yolcu gemisi. Oscar ödüllü filmi izleyen birisi olarak olayları bugün gibi hatırlıyorum. 
İngiltere’nin Southampton limanından hareketinden kısa bir zaman sonra buz dağına çarpan Titanik adlı gemi Kuzey Atlantik’te batmıştı. Dünyanın en büyük gemisi buz dağına çarptığında içindekilerin paniğe kapılmaması için kaptan tarafından “yeni bir yolculuğa çıkıyoruz, her tür önlemi aldık, keyfinize bakın” tavsiyesi verilmişti.  Gemi hızla su alırken içeride içeride hayat aynen devam ediyordu. Yardımcı kaptanda korku ve tedirginlik arasında susuyordu, nispeten olumlu gelişmeler olursa bilgi veriyordu. Çarpmayı hisseden ve olacakları tahmin edenlerde kendi aralarında konuşuyorlar, ancak kaptana bir şey diyemiyorlardı. Geminin içindekiler birbirlerine bakıyorlar, gemi ise hızla mukadder akıbete doğru yol alıyordu. 
Sonuçta ne mi oldu? Gerçekleri gizlemenin, geminin kaptanı karşısında sus pus olmanın ve devam eden yanlış kararların faturası çok ağır oldu. Titanik Faciasında yaklaşık 1.500 kişi öldü ve gemi Atlantik okyanusunda battı.
Sevgili Dostlar;
Hatırlayalım, Başkanlık Sistemi Referandumu öncesinde neler iddia ediliyor, hangi hayaller söyleniyordu. Türkiye’de ekonomik yapıya ayak bağı olan vesayetçi kurum ve kuruluşların yerine stratejik kararların etkili bir koordinasyon içerisinde yukarıdan aşağıya alınacağı anlatıldı. Kabine üyelerinin uzmanlaşmış kişilerden oluşarak Başkanlık Sistemine entegre sekretarya gibi çalışacağı açıkça söyleniyordu.  
Türkiye büyük hedeflere ulaşmak için yeni bir yolculuğa çıkıyordu. Bu yolculukta her şey düşünülmüştü, herkes yukarıdan aşağıya belirlenen görevlerini biliyor, kaptanın takdir ve tensiplerine uygun, senkronize görevin gereklerini yerine getiriyordu.   
Yolculuk tüm hızıyla ve huzur içinde devam ederken birdenbire ufukta “dış güçler” belirmeye başladı. Bu dış güçler tam olarak bilinmese de, kaptanın konuşmasının akabinde ortaya çıkıyor, kur ve faiz üzerinden yolcuları rahatsız ediyordu. Kaptan kendinden o kadar emindi ki, bu dış güçler ne yaparlarsa yapsınlar, yeni inşa edilen sistemin ve ekonomik yapının ilerlemesini durduramazdı, çünkü ülkenin yıllardır hareketini engelleyen faiz ipi aşağıya indiriliyor ve döviz bağı çözülüyordu.  
Başkanlık Sistemi kabinesinin açıklandığı 9 Temmuz 2018 günü TCMB USD/TL kuru 4.54 idi, şimdi 13 TL. Temmuz 2018’ den bugüne Türk Lirası’nın dövize karşı değer kaybı yüzde yüzü çoktan geçmiş durumda, büyük ihtimalle Aralık ayında yüzde 200’ lere ulaşacak, kısacası dövizde çözülme başladı. Faiz konusunda ara sıra gel git-ler yaşansa da, artık karar verilmiş durumda, faiz indirimleri devam edecek.   
Bu yeni yapıda öncekilere benzemeyen yeni bir model deniyoruz. Faiz ve döviz ayak bağının çözülmesiyle ihracat ve üretim artacak, ithalat azalacak, bu suretle cari açık cari fazlaya dönüşecek, enflasyon düşecek ve tüm ülke insanları keyifle yolculuğa devam edecekler.   
Düşük faiz ve yüksek kurlarla cari açık azalır ama enflasyonun nasıl düşeceği ile henüz bir teori, tecrübe veya örneğimiz yok, tam tersi kurların yükselmesiyle enflasyonun arttığı defalarca görülmüştür. Öyle ki, cari fazla veren Japonya ve Almanya gibi enflasyon oranı düşük ülkeler olduğu gibi, cari açığı yüksek olan ABD, İngiltere, Cezayir gibi enflasyonu düşük ülkelerde bulunmakta. Kısacası cari açıkla enflasyon arasında bir ilişki iktisat kabullerinde yoktur. 2019 yılında 1,7 milyar dolar cari fazla verdiğimiz ülkemizde enflasyon oranı düşmemişti. Şimdi de her gün döviz kurlarının, üretim maliyetlerin arttığı ve faiz indirimleriyle talebin canlı kaldığı bir ekonomik modelde enflasyonun önümüzdeki aylarda ve mutlaka seçimlerden önce düşmesini bekliyoruz.  
Bu yeni maceracı yolculuğun sonu ne mi olur, pek çok kişi ve şirketin batışı ve  yüksek enflasyon ve belirsizlik nedeniyle yoksullaşma olacaktır. Ülke ise batmaz. Nedenlerini bir sonraki yazıya bırakalım.  

 

Önceki ve Sonraki Yazılar