Dualite

Zıtlıkların birlikteliği...

Dualite... 

Varlığın öz kuralı!
Dualiteyi idrak etme yolundaki bilincin dayanılmaz ağırlığı...
İnsanlık dişi ve erkekten yani zıtların birlikteliğinden türediğinde dualite çarkları da dönmeye başladı...

Tasavvufta dualiteyi en güzel anlatan öğreti;

Madde ve Manadır.

Mana zaman ve mekândan bağımsızdır.

Madde âleminden geçmedikçe mana âlemine ulaşılmaz.

Madde, insanı manaya ulaştırmak için beş duyumuzla algıladığımız her şeydir.

Mana ise, öz ruhumuzu madde ile eğiterek olmamız gereken yer...

Felsefede ikililik anlamında kullanılan dualite "ya, ya da" değil "hem hem" anlayışından ortaya çıkar. Bu yaklaşımla yaşama baktığımızda bir taraf tutmamız gerekmez.

Bir şey iyi ya da kötü değildir.

Hem iyi hem kötüdür. (Bence objektivist felsefenin insana kazandırdığı en iyi perspektiftir.)

Dönem, ışığın dalga olduğunu savunan fizikçilerle tanecik olduğunu savuna fizikçilerin karşı karşıya olduğu Ortaçağ!

Abisi fizikçi olduğu için ömrü laboratuvarda geçen tarihçi De Broglie şöyle dedi:

"Ya ikisi de doğruysa?"... 

Yıllar ve yıllar sonra Einstein ışığın fotonlardan yani enerji parçacıklarından oluştuğunu ancak bu taneciklerin aynı zamanda dalga özelliği de gösterdiğini söyledi.

"Işık tanecik özelliği gösteriyorsa, neden tanecikler de dalga özelliği göstermesin?" dedi ve 1929 yılında Nobel fizik ödülüne layık görüldü...

Kuran'da her şeyin zıttıyla yaratıldığı çoktandır haber verilmişken modern fizik madde ve anti maddeyle yeni yeni tanıştı!

Parçacık fizikçileri "Her parçacığın zıt yükte bir karşıt parçacığı vardır" tezini kanıtladı...

Yani, din, felsefe ve bilim diyor ki; 

Varoluş bir dualitedir...

Bütün bunlardan anladığım;

Sağ el varsa sol el de olacak; ikisi de bir bedenin parçası değil mi? 

 

Önceki ve Sonraki Yazılar