Elif Doğan Şentürk

Elif Doğan Şentürk

“Güneşi içenlerin türküsü”

Türkiye artık geri saymaya başladı. Herşey ama herşey 24 Haziran’a endekslendi.
Ekonomi, siyaset, dış politika.. Herşey o günü bekliyor...
Rüzgarı arkasına alan İnce vurdukça vuruyor.
Hem de AKP’nin kendi silahlarıyla vuruyor.
Her gün bir kart çıkarıyor cebinden.
İktidar tam birini cevaplama telaşındayken yeni birini çıkarıyor.
Bu durum; gündem belirleyen Erdoğan sürecinden, gündemi belirlenen Erdoğan algısını gittikçe yaygınlaştırıyor.
Örneğin ; “FETÖ usulüne uygun istenmedi” iddiası günlerce AKP ve Erdoğan’ı kitledi. Örnekleri tabi çoğaltabiliriz.
Ayrıca muhalefet liderleri hiç lafı dolandırmadan, eğip bükmeden yani cepheden vuruyorlar.
Bu samimi ve cesur siyaset, meydanlarda karşılığını buluyor.
Meydanlardaki bu heyecanı, bu isteği ve azmi görünce insan kendini tutamıyor doğal olarak.
İçinden geldiği gibi yazmak istiyor.
Bende öyle yaptım.
Sabah kalktığınızda, pencerenizi açın; şöyle bir derin nefes alın, vicdanınızla beyninizin eş güdümlü inancına kulak verin.
“Bu sefer oluyor galiba” diye avazın çıktığı kadar bağırmak istediğinizin farkına varacaksınız. Yollara, caddelere, meydanlara çıkın göreceksiniz ki çoğunluk aynı duygularla ve inançla haykırıyor: “bu sefer oluyor galiba”
Sandığa sadece Cumhurbaşkanı ve Genel Seçim için gitmiyoruz. Sandığa geleceğimiz için, elimizden alınan haklarımız için, eşitlik, özgürlük, laiklik, yurttaşlık için, çocuklarımız için gideceğiz!
İşte bu yüzden otobüste, dolmuşta, çarşıda pazarda her yerde 24 Haziran konuşuluyor.
“Bir şiir yazılıyor” bir Türkiye şiiri.
Her mısrası ayrı bir şehrin efsanesi.
Hece hece, kelime kelime, dize dize yazılıyor.
Bir adam çıkmış, Ahmed Arif’ce, Nazım’ca sesleniyor milyonlara, her kelimeyi bir nakış gibi işliyor beyinlere.
İçten, vicdanlı ve kararlı sesiyle dizelere yüklediği olağanüstü bir anlamla “Dağlarına Bahar Gelmiş Memleketimin” dediğinde meydanlar inliyor adeta.
Ne çok özlemişiz özgürce konuşmayı; korkudan, baskıdan uzak rengarenk bir gökkuşağının altında yaşamayı.
Özlemişiz; Van’dan Edirne’ye ‘gönül köprüleri’ kurmayı.
Bir “İnce” türkü düştü bir kere milyonların ağzına, Hakkari’de halaya dönüştü, Aydın’da zeybek oldu...
Evet bir şiir yazılıyor;
Belki de bu şiir; hep bir ağızdan söylenecek bir türküye dönüşecek,
Şairi millet, bestecisi vatan olarak kazınacak künyelere. Hani o: “Dörtnala gelip Uzak Asya’dan Akdeniz’e bir kısrak başı gibi uzanan”
Hani sabah pencerenizi açmıştınız ya, güneşe dönün yüzünüzü, aydınlık çarpsın yüzünüze, süzülüp gelen ışıklarıyla umudun.
Katılın “Güneşi İçenlerin” korosuna:
Ve
“Sen de çıkar göğsünün kafesinden yüreğini;
şu güneşten düşen ateşe fırlat;
yüreğini yüreklerimizin yanına at!
Akın var güneşe akın!
Güneşi zaptedeceğiz
güneşin zaptı yakın!”

Önceki ve Sonraki Yazılar