KADINLARIMIZ

Dinlerde, İslam, Hıristiyanlık ve Musevilikte kadın, sürekli olarak erkekten daha aşağı bir seviyede gösterilmiştir.


Oysa; pagan ve şaman dinlerindeki üretken doğa ana kavramıyla özdeşleşen kadın, tarihteki en gözde yerine bu dönemlerde sahip olmuştur. Pagan ve şamanlardan sonra gelen tek tanrılı dinlerde bu inançlar sürekli olarak alçaltılmaya çalışılmıştır…


Bu durumda temel nokta bu inançları ve bu inançlarda zirvede yer alan kadını alçaltmak, yeni dinleri yüceltmektir. Ataerkil bir sistemde bulunan dinlerde ki yani şimdiki üç büyükler,  Yahudilik, Hıristiyanlık ve İslam’dı…


Kutsal kitaplar ve diğer inançlarda kadın hor görülürken bazı Ateist /Agnostik filozoflar da onlardan aşağı kalmıyordu:


Arthur Schopenhauer: “Kadınların doğasında itaat etmek vardır… Kadının bir efendiye, reise ihtiyacı vardır."


Friedrich Nietzsche,:“Kadınlar yüzeysel bile olamayacak kadar basittir”


İslam’a girdikten sonra “kadın milletinin sırtından sopayı, karnından sıpayı eksik etmeyeceksin” denmiş, çünkü onları “sacı uzun aklı kısa” olarak görmüşler, “kaşık düşmanı”, “eksik etek” olarak tanımlamışlardı. Âmâ yine de bazen haklarını vermiş, kadınla ilgili en bilindik atasözlerimizden biri ile hiç olmazsa onurlansınlar diye "yuvayı dişi kuş yapar" sözlerini kendilerine bağışlamışlardı.
Keza İslam’da yer alan “cennet anaların ayağı altındadır” sözleri de…


Her ne kadar belli kesimlerce olumsuz olarak adlandırılsalar da, kiminin adı Nene Hatun, kiminin adı Kara Fatma, kiminin de Yirik Fatma, Gördesli Makbule, Halide Edip, Ayşe Hanım, Asker Saime, Nezahat Hanım, Süreyya Hanım...


Tek gayeleri; vatanımızın bölünmez bütünlüğünü korumak, canımızdan daha çok sevdiğimiz bayrağımızı bu topraklarda dalgalandırmak, milletimizin huzur ve mutluluk içerisinde özgürce yaşamasını sağlamaktı...


Lepra (Cüzzam) hastalığı ile mücadele başta olmak üzere, eğitim alanındaki hizmet ve başarıları dolayısıyla Prof. Dr. Türkan Saylan’dan, araştırmaları ile Güneş'in ve yıldızların evrimi çalışmalarına katkıda bulunmuş bir bilim insanı olan Prof. Dr. Dilhan Eryurt’a kadar…


Toplumlara baktığımızda kadınlara yapılan istismarın, şiddetin kaynağının öncelikle “din” olduğunu görüyoruz. Sadece ilahi dinler değil, çok tanrılı dinlerde de kadın hor görülmüş, kötü niyetle ve yanlış amaçlar için kullanmıştı.


Ne çare ki insanlar ellerinde bulundurduğu gücü kadınların aleyhine kendi çıkarları için kullanmak için her türlü entrikadan bile vazgeçmemiş, bundan çok büyük bir haz almıştı. Bu nedenle; inançları töre ve gelenek haline getirip baskı aracı yapmıştı.


Siyasal dincilerin kadını yerin dibine sokmak için inanılmaz faaliyetleri tam hız devam ederken, çok değerli Atatürkçü yazar Turgut Özakman, “Cumhuriyet Türk Mucizesi” kitabında; Atamızın kadını yüceltmesini bakın nasıl anlatıyordu:


“Mustafa Kemal, istasyondan şehre doğru, bir süre yaya olarak yürüyordu. Onu görmek için sabahtan itibaren yolları dolduran Tarsusluların arasında neşe ile selamlar vererek ilerliyordu… O sırada ansızın bir olayla karşılaşıyor. Milli Mücadeledeki çete giysili bir kadın Atatürk’ün yolunu keserek ayağına kapanıyor ve gözyaşlarıyla şöyle sesleniyordu.


“Bastığın toprağa kurban olayım Paşam!”


Mustafa Kemal, onu yerden kaldırmak için eğilirken kulağına bu kadının kurtuluş savaşında cephelerde çarpışmış, Kara Adile Çavuş ya da bilinen ismiyle Tarsuslu Kara Fatma olduğunu fısıldıyorlardı.
Gözlerinden iki damla yaş düşen Mustafa Kemal bu güneşten yüzü yanmış kadını elinden tutup ayağa kaldırıyor ve ona şöyle sesleniyordu;
“Kahraman Türk kadını! Sen yerlerde sürünmeye değil, omuzlar üzerinde göklere yükselmeye layıksın.”

Önceki ve Sonraki Yazılar