Katolik Nikahı

AB, AET adıyla Roma’da 25 Mart 1957’de kurulduğunda altı üyeye sahipti. 1959 yılında önce Yunanistan, ardından Türkiye üye olmak için başvurdu. 1 Ocak 1973’de, İngiltere, Danimarka ve İrlanda ile birinci genişleme süreci başladı ve üye sayısı dokuz oldu. Yunanistan’ın 1981’de kabul edilen üyeliği ile ikinci genişleme süreci tamamlandı.

1986’da, İspanya ve Portekiz ile üçüncü, 1 Ocak 1995 tarihinde de Avusturya, İsveç ve Finlandiya’nın AB’ye katılımıyla dördüncü genişleme süreci yaşandı.

Bu arada Doğu Almanya ile Batı Almanya’nın arasındaki Berlin Duvarı’nın 9 Kasım 1989’da yıkılmasının ardından 3 Ekim 1990 yılında iki Almanya birleşince Doğu Almanya de facto birlik üyesi olmuştu…

1 Mayıs 2004’de beşinci, büyümenin ilk dalgası Çek Cumhuriyeti, Slovenya, Estonya, Slovak Cumhuriyeti, Letonya, Litvanya, Güney Kıbrıs ve Malta ile gerçekleşirken, 1 Ocak 2007’de 2. dalgası Bulgaristan ve Romanya’nın AB’ye AB’ye katılımıyla hayat buluyordu.

1 Temmuz 2013’de Hırvatistan’ın katılımıyla AB’ye üye ülke sayısı yirmi sekiz’e yükseliyordu…

2013 yılına geldiğimizde, AB’ye üye ülke sayısı yirmi sekiz olurken, sekizinci üye olmak üzere 31 Temmuz 1959 yılında başvuran ve Birlik kapısına varan Türkiye, aradan geçen 54 yıla rağmen kapıdan içeri baktırılmıyordu.

Oysa Türkiye’nin müracaatının ardından Kıbrıs Rum’unun dandik devleti dahil 21 ülke AB’ye alınmış, Türkiye’ye ise bekleme odasında hep “bugün git yarın gel” denilmişti.

08.08. 2016 tarihinde Almanya: “Türkiye, 10-20 yıl AB'ye üye olamaz” diyordu.

Federal Almanya Başbakan Yardımcısı ve Sosyal Demokrat Parti (SPD) Genel Başkanı Sigmar Gabriel, ülkemizin önümüzdeki 10-20 yıl içerisinde AB'ye üyeliğinin söz konusu olmadığını iddia ediyordu.

Türkiye ile her türlü diyalog kanalını açık tutmalıyız" diyen Gabriel, Türkiye'nin AB'ye üyeliği için, "Ben bu konuda inanıyorum ki, Türkiye'nin yakın bir gelecekte ‘10-20 yıldan bahsediyorum’ AB'ye üye olma şansı bulunmuyor" diye konuşuyordu.

 Türkiye'nin tüm koşulları yerine getirse de şu anda üye olamayacağını kaydeden Gabriel, bunun nedenini  "Şu anda AB'nin küçük bir ülkeyi dahi üye kabul edebilecek durumda olmaması" olarak ifade ediyordu. Gabriel, "Birisinin AB'ye hemen üye olabileceği hayali tamamen safsata, böyle bir şey olmayacaktır” diye konuşuyordu.

 Türkiye'de idamın gerçekten yeniden gelmesi durumunda, AB'ye üyelik müzakerelerinin ayrı bir durum alacağını belirten Sigmar Gabriel, idamın kabulünün Avrupa Birliği Temel Haklar Bildirgesi'nin ana unsuruna aykırı olacağını söyledi. Gabriel, "O zaman üyelik müzakerelerinin anlamı kalmaz" diyordu.

Diyeceksiniz ki, “o zaman idamın geri getirilmesi ile ilgili şamata ne?”

Ne olacak sadece şamata!

Bu saatten sonra AB ile yapılan anlaşma gereği hiçbir güç idamı geri getiremez…

03.07.2017 tarihine gelene kadar Fransa dahil AB ülkelerinin tamamı Türkiye’nin AB üyeliğine şiddetle karşı çıkıyordu…

Bu tarihte, Almanya’da Türkiye’yi artık istemediğini açık açık dile getiriyordu.

 

Almanya'da genel seçimlere üç ay kala Başbakan Merkel ve kardeş parti lideri Seehofer seçim programını açıklıyordu. Başbakan Merkel seçim programında, Türkiye'nin AB üyeliğine karşı çıkıyordu.

Almanya'da hükümetin büyük ortağı Hıristiyan Birlik Partileri (CDU/CSU) seçim programında Türkiye konusunda nasıl bir politika izleyeceğini belirliyor, Hıristiyan Demokrat Birlik (CDU) lideri Angela Merkel ve kardeş parti Hıristiyan Sosyal Birlik (CSU) lideri Horst Seehofer üzerinde anlaşmaya vardıkları seçim programını CDU Merkezi'nde ortak basın toplantısıyla kamuoyuna açıklıyorlardı.

İki partinin seçim programında Türkiye'ye ayrı bir yer verildi. Programda şöyle denildi:

“Biz Türkiye'nin hem Avrupa hem bizim ülkelerimizde yaşayan insanlar arasındaki ilişkiler açısından stratejik ve ekonomik önemini biliyoruz. Bu nedenle Türkiye'yle AB arasında ilişkileri daha derinleştirmek istiyoruz. Sıkı ve özel bir işbirliği hem Avrupa'daki hem de Türkiye'deki insanların yararına. Türkiye ile AB arasında mümkün olduğunca güçlü bir işbirliği, dış ve güvenlik politikaları sorunlarında stratejik işbirliklerinden yanayız.”

Bunları söyleyen almanlar ağızlarındaki baklayı çıkarıyorlar Türkiye’nin birliğe tam üyeliğine karşı olduklarını şu sözleri ile açıklıyorlardı…

Türkiye'nin AB'ye tam üyeliğini reddediyoruz, çünkü üyelik şartlarını yerine getirmiyor. Türkiye'de hukuk devleti, özellikle ifade ve basın özgürlüğü konularında yaşanan son gelişmelerden ise büyük endişe duyuyoruz.”

Guardian da Türkiye'nin AB üyeliği yakın gelecekte olası değil diyerek tavrını koyuyordu.

Tarih: 14, Kasım 2002

Tayyip Erdoğan: “AB ile katolik nikahı istiyoruz” diyordu.

Berlusconi, İtalya'nın bir sonraki AB dönem başkanı olacağını hatırlatarak, İtalya'nın dönem başkanlığında Türkiye'yi AB üyesi bir ülke olarak görmek istediğini, bunu kutlamak için de Fenerbahçe ile Milan Futbol takımlarının maç yapmasını arzuladığını söyledi. Görüşmede, İtalya Başbakanı Berlusconi'nin ''Sizi Türkiye'de hangi isimle çağırıyorlar?'' şeklindeki sorusu üzerine, Erdoğan'ın ''Tayyip'' yanıtını verdiği, Berlusconi'nin de ''Siz beni Silvio diye arayın, ben de sizi Tayyip diye arayacağım'' dediği belirtildi.

Erdoğan'ın, Türkiye'nin AB'ye mutlaka girmek istediğini ifade ettiği ve ''Nikâh kıymak istiyoruz'' demesi üzerine, Berlusconi'nin de “Mantık nikâhı mı, yoksa aşk nikahı mı olsun?'' diye sorduğu belirtildi. Berlusconi'nin bu sorusuna Erdoğan da, ''Katolik nikâhı olsun, bir daha kopmasın'' karşılığını verdiği ifade edildi.

Yıllar geçti bırakın ülke olarak AB’ye girmemizi, Tayyip Erdoğan bile yıllardır hiçbir Avrupa ülkesini özel olarak ziyaret edemiyor.

Ne günlere kaldık.

Önceki ve Sonraki Yazılar