Araba nerede? Para nerede?

Hafta içinde İstanbul Sanayi Odası tarafından açıklanan “ISO 500 Büyük Sanayi Kuruluşu” listesindeki rakamlar Türkiye ekonomisinin “çok acayip” dengelere sahip olduğunu net bir şekilde ortaya koyuyor.
Ortada ciddi bir kar, ciddi bir borç ve gittikçe zayıflayan sermaye yapısı var.
Araştırmanın sonuçlarına göre, şirketlerin karlılığı son 13 yılın en yüksek rakamına ulaşmış durumda.
Türkiye’nin devlerinin faaliyet karı, 18,2 milyar liralık artışla 70,6 milyar liraya ulaştı.
Faaliyet dışı kâr da yüzde 33,9 artışla 18,8 milyar lira oldu.
500 Büyük’te yer alan şirketlerin toplam borçların ise payı, 2017 yılında 1 puan daha artarak yüzde 62,9’a yükseldi.
Öz kaynakların payı ise yüzde 37,1’e geriledi.
ISO Başkanı Erdal Bahçıvan, 2017 yılında İSO 500’ün mali borçlarının yüzde 17,1 artış göstererek 243 milyar TL’ye yükseldiğini dile getirerek “2008 yılında yüzde 51,5 olan oran, 2016 yılında yüzde 37,8’e düştü. Ancak 2017 yılında bu eğilim tekrar tersine döndü, kısa vadeli mali borçların toplam mali borçlar içindeki payı yüzde 37,8’den yüzde 41,9’a yükseldi” diyor.
Dünya ortalamasında kısa vadeli borçların toplam içindeki payının yüzde 25 olduğunu anımsatalım.

Şirketler çarkı borçla çeviriyor

ISO 500 listesi bir başka sorunu daha ortaya koyuyor.
Peki, şirketlerin karında yaşanan bu artış, öz kaynağa nasıl yansıdı?
Kar eden bir şirket ne yapar, sermayesini güçlendirip öz kaynakla yatırım yapar.
Oysa bizimkiler öyle yapmamış…
2009 yılından itibaren düşmeye başlayan öz kaynağın payı en dip seviyesi olan 37,1’e gelmiş.
Yani şirket sahipleri, para kazanmalarına karşın bunu sermayeye eklemeyip işlerini borçla sürdürmeyi tercih etmiş.
Yüz milyar dolara yaklaşan kardan sadece 3 milyarı öz kaynak olarak kullanılmış.
Buradan çıkarılacak sonuç şu:
Patronlar, karlarını yatırıma dönüştürmüyor, günlük işlemlerini bile borçla sürdürüyor.
Paralar nerde?
Onu bilemiyoruz...
Belki de özel sektörün gittikçe artan dış borcunun açıklaması budur.
Bu saptamamızı güçlendirecek bir başka bilgiyle bu haftaki yazımızı sonlandıralım.
Artık Türkiye’de moda haline gelen “borç yapılandırma” yaklaşımının temelinde de bu yaklaşım olabilir mi?
İş adamları (en azından bir kısmı) borç ödemek yerine, temettü gelirini sermayeye eklemek yerine, parasını başka bir yerde mi değerlendiriyor?
Bunu yazarken aklıma Türk Telekom geldi.
Bildiğiniz gibi OTAŞ, bankalarla kredi yeniden yapılandırmasını görüşüyor.
Peki, Türk Telekom’un Lübnanlı sahibi Hariri ailesi, bugüne kadar temettü yoluyla kaç lirayı cebine koydu?
Borcunun çok üstünde olduğunu söylesem...
“Paralar yurtdışına çıkarılıyor” iddiası giderek güçleniyor mu?

Önceki ve Sonraki Yazılar