Güneş Gürseler

Güneş Gürseler

“ÖZGÜRLÜK HAKİMLERİ”

Uzunca bir süredir ülke gündemini sulh ceza hakimliklerinin kararları belirliyor. Gözaltılar, tutuklamalar, salıvermeler, cezaevindeki tutukluyu bir kez daha tutuklamalar, erişim engelleme, yayın durdurma kararları, adli kontrol kararları, işkenceye dönen Osman Kavala kararları sürekli gündemimizde. Her gün bu kararların hukuksuzluğunu ve adil yargılanma hakkı ihlallerini tartışıyoruz.

Bu tartışmaların merkezindeki sulh ceza hakimlikleri ceza yargılama sistemimize 2014 yılında girdi, sulh ceza mahkemeleri kaldırılarak koruma tedbirleri hakkında karar alabilme yetkisi ile donatılmış sulh ceza hakimlikleri kuruldu.

Süreç 1412 sayılı Ceza Muhakemeleri Usulü Kanunu kapsamında sulh ceza mahkemeleri kurulması ile başladı.

2005 yılında ceza yargılama sisteminde soruşturma ve kovuşturma safhaları ayrıldı.

2012 yılında Terörle Mücadele Kanununun 10 uncu maddesini değiştiren 6352 sayılı Kanun ile “özgürlük hakimleri” ihdas edildi.

İki yıl geçmeden 2014 yılında bu hakimlikler kaldırıldı ve hemen aynı yıl 18 Haziran’da sulh ceza mahkemeleri kaldırılarak sulh ceza hakimlikleri kuruldu.

Bu düzenlemeyi yapan 6545 sayılı Kanun gerekçe olarak; “Mevcut ceza muhakemesi sisteminde koruma tedbirlerine karar vermekle görevli müstakil bir hâkimliğin bulunmaması pratikte birçok farklı uygulama ve aksaklıkların yaşanmasına sebebiyet vermektedir. Koruma tedbirleri hakkında yetersiz gerekçeyle karar verilmesi; bu tür kararları veren mahkemeler arasında yeknesak bir uygulama bulunmaması, koruma tedbirlerine ilişkin ihtisaslaşmanın sağlanması, temel hak ve hürriyetlerin daha etkin bir şekilde güvence altına alınması ve yargılama faaliyetlerinin daha adil bir noktaya taşınması” gösterilmiştir.

Ancak, gerekçedeki bu amaç gerçekleşmedi bu hakimlikler atanma yöntemleri ve “siyasetin yargısallaşması” gölgesinde adeta “tutuklama hakimlikleri”ne dönüştü.

Bu düzenlemenin yanlış olduğunu sulh ceza mahkemelerinin kapatılmaması gerektiğini söylemiştik ama “yap kanun, boz kanun” anlayışını, aceleyle ve asıl amacı gizleyerek kanun yapma anlayışını aşamadık. Şimdi iş “keşke yapmasaydık, yanlış oldu” anlayışına geldi.

Avrupa Konseyi Venedik Komisyonu da (Avrupa Hukuk Yoluyla Demokrasi Komisyonu) sulh ceza hakimleri konusunu gündemine almış, uzmanlarının Ankara incelemeleri sonrasında 13 Mart 2017 tarihinde açıkladığı görüşünde eleştirilerde bulunarak; “Sulh ceza hakimleri, resmi olarak yasalara uygun ve yargı örgütü tarafından atanmış hakimlerdir. Ancak yargı yetkileri ve yetkilerini nasıl kullandıkları yakından incelendiğinde pek çok endişe doğmaktadır.” kaygısını belirtmiştir.

Komisyon ayrıca sulh ceza hakimliklerinin devam etmesi durumunda dikkate alınmak üzere tavsiyelerde de bulunmuştur. Örneğin:

Sulh ceza hakimliklerinin soruşturma evresindeki koruma tedbirlerine ilişkin yetkileri kaldırılmalıdır. Olağan hakimlere, soruşturma ve kovuşturma evrelerinde kişisel özgürlükler hakkında koruma tedbiri alabilme hakkı verilmelidir.

Uzmanlaşma olanakları yaratılmalıdır.

Sulh ceza hakimlikleri kararlarına karşı bir diğer sulh ceza hakimliğine itiraz edilebilmesi (yatay itiraz) itirazların tarafsız ve anlamlı bir şekilde incelenemeyeceği şüphesini yaratmaktadır. Asliye ceza mahkemelerine itiraz yolu açılmalıdır.

Bütün anlattıklarım yargılama hukuku ile oynamanın ne kadar sakıncalı olduğudur. Yapılanların yargıya güveni daha da tartışılır hale getirdiği kabul edilip yanlıştan dönülmelidir.

Yanlıştan dönebilmek de bir erdemdir.11.3.2020

Önceki ve Sonraki Yazılar