Güneş Gürseler

Güneş Gürseler

YASA VE KARARNAME BOLLUĞU İLE “HUKUK DEVLETİ” OLUNAMIYOR

26 ncı Genelkurmay Başkanı İlker Başbuğ’un Ceza Muhakemeleri Kanununda 2009 yılında yapılan değişiklikle asker şahısların sivil mahkemelerde yargılanmasının önünün açılmasının yarattığı sakıncaları tekrar gündeme getirmesi yasa yapma yönteminde son dönemde yaşanan hızlı değişim üzerine yazdıklarımı hatırlattı. Gerçi “Türk Tipi Partili Cumhurbaşkanlığı Sistemi” önceki tüm yöntemleri söküp atınca eski yazılar güncelliğini yitirdi ama gene de bir zamanlar yasaların erkler ayrımına ve parlamentonun işlevine biraz daha uygun yapıldığını ortaya koymaları açısından önemli.

Evet sözü edilen değişiklik sabaha karşı “genel kurul önerisi” yöntemi ile verilen bir önerge az sayıda milletvekilinin oyları ile kabul edilerek gerçekleştirildi.

Ülkemizde uzunca bir süredir, daha doğrusu parlamentonun işlevini koruduğu dönemlerde yasama faaliyetinin başarısı çok sayıda yasa yapma olarak algılanıyordu. Bu kapsamda “torba yasa” ile normal yöntemler terk edildi, ardından “genel kurul önerisi” yöntemi de uygulamaya konuldu. Birçok önemli yasanın pek çok maddesi tek bir tasarı ile değiştiriliyor çoğu zaman bununla da yetinilmiyor, “torba” genel kurulda görüşülürken verilen önergeler ile “çuvala” dönüşüyordu. “Torba tasarı” çok sayıda ve farklı yasada değişiklik ve düzenleme içerdiği için kamuoyuna sunulsa da konuların uzmanları bile içinden çıkamıyor, bu karışık metne bir de genel kurulda önergelerle müdahale edilince, bırakın kamuoyunu, milletvekillerinin hatta bakanların haberdar olmadıklarını itiraf ettikleri yasalar çıkarılıyordu. Bu karmaşada oluşan yasaların birçoğu yürürlüğe girmeden değiştiriliyor, birçoğu yarattığı uygulama sorunları nedeni ile kısa sürede ve hem de birkaç kez değiştirilmek zorunda kalındı.

Bu yöntemin en açık bir diğer örneği 2002 yılında Ceza Muhakemeleri Kanununda yapılan özel yetkili mahkemeler ve tutukluluk süresi düzenlemeleri oldu. Özel yetkili mahkemeler ve tutukluk süresi düzenlemeleri kamuoyundan kaçırılarak, TBMM Adalet Komisyonu’nda ve Genel Kurul’da neredeyse tartışılmadan önergelerle tasarıya eklendi. Yaklaşık iki yıl hukukçulara, barolara, kamuoyuna tartıştırılan Ceza Muhakemeleri Kanunu Hükümet Tasarısı, Avrupa Birliği’ne yönelik mesajlar içeriyor, beklentileri büyük ölçüde karşılıyordu. Hem özel yetkili mahkemeler hem de tutukluk süresi ile ilgili düzenlemeler metinde yoktu. Hükümetin kamuoyunda tartışmaya açarak TBMM’ye sunduğu CMK tasarısında özel yetkili mahkemeler düzenlenmemişti. Ağır cezalı işlerde tutuklama süresi de iki yıldı ve uzatılmıyordu. Bunlar kamuoyunda tartışılmadan yasa hükmü haline belirtilen yöntemlerle getirildi. Daha sonra tekrar kaldırıldı.

Günümüzde ise bakanlar kurulu olmadığı için yasa tasarısı yok, sadece iktidar milletvekilinin imzaladığı torba/çuval teklif var. Aslında bu da bir anlamda tasarı çünkü genel olarak bakanlık bürokratları hazırlıyor. Ayrıca bir de son dönemin Cumhurbaşkanlığı Kararnameleri var.

Bütün bunların sonunda “Kanunu bilmemek mazeret değildir.” kuralı ülkemizde hala geçerlidir diyebilir miyiz?

Yasa ve kararname bolluğu ile “hukuk devleti” olunamıyor.

Önceki ve Sonraki Yazılar