İbrahim Aktaş

İbrahim Aktaş

İnsan Hakları... Var mı ki?

Liseli yıllarımda, sınıfta çokça yaptığımız bir şaka;

“ - arkadaşlar bizim insan Hakkı’mız var mı?
-    Hayır, yok! Bizim Hakkı bir melek!”

Hakkı arkadaşımız da bu konunun başrolünü oynayan olarak böbürlenir ve bolca kasılırdı. Hiçbirimizin belki de umru değildi! Bilmezdik ki, o senelerde insan haklarının ne denli gerekli olduğunu ya da olacağını?

“Madde 1

Bütün insanlar özgür, onur ve haklar bakımından eşit doğarlar. Akıl ve vicdanla donatılmışlardır, birbirlerine kardeşlik anlayışıyla davranmalıdırlar.

Madde 2

1.    Herkes ırk, renk, cinsiyet, dil, din, siyasal ya da başka türden kanaat, ulusal ya da toplumsal köken, mülkiyet, doğuş veya başka türden statü gibi herhangi bir ayrım gözetilmeksizin, bu Bildirgede belirtilen bütün hak ve özgürlüklere sahiptir.

2.    Ayrıca, bağımsız, vesayet altında ya da kendi kendini yönetemeyen ya da egemenliği başka yollardan sınırlanmış bir ülke olsun ya da olmasın, bir kişinin uyruğu olduğu ülke ya da memleketin siyasal, hukuksal ya da uluslararası statüsüne dayanarak hiçbir ayrım yapılamaz.

ibrahim-aktas1.jpg

Madde 3
Herkesin yaşama hakkı ile kişi özgürlüğü ve güvenliğine hakkı vardır.
…”

Küçük bir lise anımı paylaştıktan sonra, İnsan Hakları Evrensel Bildirgesinin ilk üç maddesini alıntılayarak başladım bu yazıma;

Yukarıda alıntıladığım maddeler ile başlayan ve toplam 30 maddeden oluşan bildirge, 1948 yılında, bir 10 Aralık günü, Birleşmiş Milletler Genel Kurulunda kabul edilerek, tüm dünyaya ilan edildi.  Biz ise, hemen bir yıl sonra, 1949 yılında resmi gazetemizde yayımlıyor ve bir nevi uygulayıcısı olacağımızı beyan ediyoruz insan hakları bildirgesinin…

Her ne kadar, bu bildirgenin ortaya çıkışı, ikinci dünya savaşı ve sonrasında yaşananlar ile tavan yapan, insan hakları ihlalleri gibi dursa da; aslında insanoğlunun belli haklarını korumaya yönelik yaşantısı ve/veya bu hakları korumaya yönelik isteği binlerce yıl öncesine dayanıyor. Yazılı tarihten öncesinde de, insanların az da olsa bir kısmının, hakları için mücadele ettiğini anlatı halinde günümüze ulaşanlardan, yazıya geçildikten sonra da yazılanlardan öğreniyoruz. 1215 yılında günümüz İngiltere’sinde ortaya çıkan Magna Carta, 1776 yılındaki Amerika Bağımsızlık Bildirgesi, 1789 yılı Fransız İhtilali ile beliren Fransa İnsan ve Yurttaşlık Hakları Beyannamesi ilk akla gelenler…

ibrahim-aktas2.jpg

İyi de, bu denli beyanlar, bildirgeler, imzalar… Bir de görseniz; bir imza törenleri, bir reklamlar, demeyin gitsin! Yukarıda bahsini ettiğim, türlü haklar ve bunların yazınlarına imza koyan devletler için ünleniyorum; 1948 yılında imzalanan İnsan Hakları Evrensel Bildirgesinin yolunu eden, başını çeken Amerika Birleşik Devletleri mesela…  70 yıl geçmesine rağmen, renk ayrımı yapan, kolluk kuvvetiyle orantısız güç uygulayan, daha yenice bir vatandaşını, “soluk alamıyorum, öldüm” diye feryat etmesine rağmen, öldüren Amerika…

Daha yenice şahitlik etmedik mi tüm dünya; Başakşehir-Paris maçında, insan müsveddesi birinin ırkçı ve insanlık dışı hallerine, hareketlerine…

Diğerlerini de ayrı ayrı yazmama gerek var mı, bilemedim doğrusu?

Elinizi nereye atarsanız atın, bizimki de dâhil; mutlak bir hak ihlaline, mutlak bir haksız davranışa, mutlak bir zulme rast gelirsiniz!

E, ne değişti onlarca belgeden, yüzlerce imzadan sonra? Belki de Ahmed Arif’e kulak vermeli;

“…
Kirvem hallarımı aynı böyle yaz
Rivayet sanılır belki
Gül memeler değil
Domdom kurşunu
Paramparça ağzımdaki...
…”

O halde kutlu olsun 10 Aralık İnsan Hakları Günümüz!

ibrahim-aktas-3.jpg

Önceki ve Sonraki Yazılar