İbrahim Aktaş

İbrahim Aktaş

Ölme, eşeğim ölme!

Nasreddin Hoca’nın fıkralarını biliriz; mutlak suretle düşündürür, kafa kurcalatır ve sonunda ders verir. Hemen her kesim, fıkranın içerisinden kendisine düşeni de almayı ihmal etmez. Masallardaki gibi; gökten üç elma düşmez belki Hoca Nasreddin’in fıkraları sonunda ama; dinleyenin artık kafasına mı düşer, beynine mi oturur, kıyafet gibi üzerine mi giyer, orasını bilemem! Tek emin olduğum, dinleyici kendine gerekeni alır fıkrasından…

 

Bir Nasreddin Hoca fıkrasıyla devam etsin yazım;

 

Fıkra buya, Nasreddin Hoca birinden bir miktar borç para ister. Borç para istediği kişi de, Hoca’yı iyi bilir, iyi tanır ve hatta borcu da veresi vardır ama yine de merak eder “ben bu parayı ne zaman geri alabilirim” diye… Ve çok da normal bir şekilde Nasreddin Hoca’ya sorar; “Hocam, borç vermesine vereyim de, ne zaman ödersin borcunu bana geri?”

 

Nasreddin Hoca bu, cevabı gecikmez;

 

“Evimin önünden geçen şu yolu görüyor musun?” diye sorar borç istediği adama… “Evet, görüyorum” der adam. Hoca devam eder; “işte o yolun hemen yan tarafındaki boş araziye diken diktim. İnşallah bu dikenler üç, bilemedin beş aya boylanacak ve dikenleri de zarar verir hale gelecek. Sonra, köyün çobanı ile görüşeceğim ki, koyun sürülerini otlatmaya buradan götürsün, getirsin.”

 

Henüz tam manasıyla bir şey anlayamayan adam “eeee” der. Hoca ikiletmez; “e’si şu; koyunların yünleri bu dikenlere takılacak, hem sabah hem da akşam buradan geçerken. Ben bu yünleri yaz boyu toplayacağım.” Adam yine sözünü keser Nasreddin Hoca’nın; “Hocam, yün toplayacağını anladım, anlamasına da; benim borç verdiğim parayla ilişkisini kuramadım!”

 

Hoca hemen atılır; “nasıl kuramazsın canım? Topladığım yünleri bir kenarda saklayacak değilim. Onları eğirecek ve ip haline getireceğim. O iplerden kışlık çoraplar örecek ve ördüğüm çorapları da kasabaya, kasabada kurulan pazara götürerek satacağım. Senin paranı da o zaman öderim.”

 

Bu fıkranın sonunda borç verecek talihsiz adam borç vermiş midir, elbet ki bilinmez. Ancak bilinen net bir gerçek var ki; gelecek planlanırken çok daha somut verilere ihtiyaç var!

 

Konuyu spor kulüplerimize getirelim;

 

Ülkemizin ve elbet ki tüm dünyanın içerisinde bulunduğu ekonomik sıkıntılar, spor kulüplerini de ziyadesi ile etkiliyor. Kurumsal yapıları olmayan ve/veya sabit gelirleri olmayan ve/veya aklı başında olmayan, parayı nasıl kullanacağını bilmeyen yöneticileri olan spor kulüpleri bu sıkıntıyı daha fazla yaşıyorlar. Ve hatta büyük bedeller ödemek zorunda kalıyorlar bu eksiklerinden dolayı…

 

Üç, beş yılda amatör lige kadar gerileyenler, bir üst lige asansör gibi hemen çıkıp inenler, üst birliklerinden aldıkları büyük ceza tedbirleri ile karşı karşıya kalanlar, ellerindekilerden olanlar… Tüm bunlar, bahsini ettiğim ve ödenmek zorunda kalınan bedellerin/diyetlerin başında yer alıyor.

 

İşte tam da bu noktada; Nasreddin Hoca’nın fıkrası imdada yetişiyor gibi; sattıkları bir oyuncudan, ikinci ve hatta üçüncü bir kar payı alabilecek sözleşmelere imza atmaya gayret ediyorlar. Ki, buna en iyi örnek Altınordu kulübünün oyuncu satışı ile ilgili yaptığı sözleşmelerdir. Şu anda Marsilya forması giyen Cengiz’den kaç defa kar payı gelir elde ettiler, sürekli yazıldı çizildi basında…

 

Ancak benim önemle vurgulamak istediğim;

 

1- Hiçbir şekilde bu durumlara, yani ihtiyaçlı durumlara düşme!

2- İkinci ya da üçüncü transferinde kar payını düşün ama sözleşmeye konu olan oyuncunun sakatlanabileceğini, futbol hayatının bitebileceğini, ya da çok düşük bedeller ile transfer yapabileceğini unutma!

3- “Alacak ile borç ödenmez” demiş atalarımız; asıl bunu hiç aklından çıkarma!

 

Madem, Nasreddin Hoca ile başladık, gelin yine O’nunla bitirelim;

 

Zamanın birinde çok büyük kıtlık olmuş. Çok uzun günler yağış inmemiş yeryüzüne. Güneş o kadar tepede ve berrak ve yakıcıymış ki, toprak çatlamakla kalmamış, göller, dereler bile kurumuş. Sıkıntı yaşayan halk gibi Nasrettin Hoca’nın eşeğinin samanı da, kış girer girmez tükenmiş.

 

Günler geçmiş, eşek açlıktan bir deri bir kemik… Nasreddin Hoca yattığı yerden kalkamayan eşeğine çok üzülmüş. Bir taraftan da hem onu, hem de kendisini teselli etmek niyetinde; “ölme eşeğim ölme, elbet kış bitip gidecek, hızla bahar gelecek, yağmurlar yağacak, yoncalar bitecek, o zaman sana söz, karnını doyuracaksın.”

 

Kulüplerimizin gelecekten kar amaçlı beklentileri bana “ölme eşeğim ölme” fıkrasını hatırlattı tabii… Oysa onların gelecekten tüm beklentileri, alt yapılarında ter döken çocuklar ve gençler olmalı. Ve bunların sayılarını ne kadar artırırlarsa, o kadar borçsuz bir gelecek kulüplerin olacak!

 

Dipnot; “Borçsuz çoban, yoksul beyden yeğdir.” Atasözü.

Önceki ve Sonraki Yazılar