İlhan Cem Erseven

İlhan Cem Erseven

“PİR”LİK ve “SEYİT”LİK ÜZERİNE

Alevilik, bir yol’dur; bu yol, yüzyıllardır tarihin süzgecinden geçerek bugüne dek gelmiştir ve de devam edecektir. Bu yol’un en başta gelen sürdürümcüleri, Pir makamı dediğimiz postta oturan Mürşid/Dedeler başta olmak üzere Zakirler ve canlardır. Dede dediğimiz kişi, en başta cemi yönetendir, bunun yanı sıra taliplerin sorunlarını çözen halk meclisinin başkanıdır.

Alevilikte, Dedelik makamı kutsaldır. Dedelik makamını yürüten kişi, o toplumun önderidir, her gittiği yerde saygı görür. Dedelik, öncelikle bir Mürşit ocağına bağlı olduğu için, üstlendiği makam ve görevleri zordur, bu nedenle yol’a zarar gelmemesi için çok dikkatli olmak zorundadır. Dede, bilgisiyle, konuşmasıyla, davranışlarıyla, toplum içindeki hal ve hareketleriyle, aile yaşamıyla Alevi canları için “örnek” saygın bir kişidir.

Tüm bunların yanı sıra, son yıllarda Dedelik görevi yapanlara Pir denilmeye başlanmıştır. Dedeliğin soydan mı yoldan mı geldiğine bakılmaksızın dikme dedeler, çakma dedeler türedi, 12 hizmeti yürütmeyi bilen, ağzı laf yapanlar da Dede olarak kabul edilir oldu, hürmet gördü. Bu tür Dedelere, şimdi kalkıp Pir ….. demenin anlamı var mıdır?

Alevi inancında Pir’in tanımı şöyledir: Tarikatın kurucusu, yayıcısı, önderi olan ve tarikatta en yüksek aşamada bulunan kimse, (Bu anlamda Hacı Bektaş Veli.) Diğer asıl anlamıyla ise, Pir, Tanrı bilgisine ulaşmış, onun sevgisini kazanmış kişidir, yol göstericidir, mürşittir. Mürşitlerinin doğru yolu bulmalarına ve o yolda ilerlemelerine yardımcı olur. Peki, Pir’in tanımı böyleyken, acaba Dede olarak saygı gösterdiğimiz, bildiğimiz ya da kendini Dede görenlerin içinde Pir unvanını hak eden kaç kişi vardır? Bence hiç.

Tunceli’de öğretmenlik yaparken tanık oldum, yaşlılardan, büyüklerden hep “Piro” diyerek söz ediyorlar, hatta karşılaştıklarında saygıyla ellerini öpüyorlar, niyaz ediyorlardı. Buradaki Piro söylemi, yaşlı, büyük, ata, saygın kişi anlamındadır, Dedelikle hiç ilgisi yoktur. Yine Alevilikle ilgili bir toplantı duyurusunda katılımcılar arasında Dede olarak çağrılanların hepsinin adlarının önüne “Pir” sözcüğünün eklendiğini gördüm. Çoğunu yakından tanıyorum, onların bir kısmı Dedelik yapmıyor, kimi Dede çocuğu kimi de Alevilik-Bektaşilik konusunda araştırmacı kişi. Hatta içlerinde Aleviliği rant kapısı olarak gören, ocağını bilmeyenler de vardı.

Şimdi hal böyleyken, kendini Dede olarak gören, musahibi olmayan, eline diline beline sahip ilkesine fazla uymayan, öte yandan kirli işlere giren, hileli ticaret yapan, ağzı bozuk olan, cemde kadına saygıdan sevgiden söz edip evde “kral” kesilen, Dedelik makamını kendi çıkarı için kullanan, Aleviliğe zarar verenleri nasıl Pir olarak göreceğiz ve saygı göstereceğiz? Kusura kalınmasın, benim buna itirazım var. Öyle her önüne gelen Dede’ye, ben Dedeyim diyene, Dede soyundan gelene “Pir” unvanı verilemez. Bu tutum, doğrudan Aleviliğe zarar verir, erozyona uğramasına yol açar. Madem “Yol, uludur”, öyleyse yol’u bilenlerle bu yol yürütülür. Eğer bir Dede, gerçekten edeb-erkan üzere yol’u yürütüyorsa o zaten gönüllerde hak ettiği yeri almıştır.

Diğer bir sıkıntı da kimi Dedelerin kendilerini Seyit soyundan geldiklerini iddia etmeleridir. Bu tür Dedeler, kendi soylarının Ehlibeyt’e, yani Hz. Ali’ye kadar dayandıklarını, böylece Seyit, yani Evlad-ı Resul olduklarını söylerler ve iftihar ederler. Bunun delili olarak da ellerinde bir belge olduğunu söylerler ama bu belgeyi de kimse görmemiştir. Düz mantıkla gidersek, bir Dede’nin Seyitliğini kanıtlaması için en az 1400 yıllık bir aile soy kütüğüne sahip olması gerekir ki o zamandan bu yana gerçekten soy kütüğü defteri tutulmuş ve de sapasağlam günümüze dek gelmişse… Hz. Ali’nin şehadetinden bu yana geçen süre içinde nice savaşlar, göçler, talanlar, yangınlar, yıkımlar oldu. Eğer varsa bu soy kütüğü belgeler hiç zarar görmedi mi, yok olmadı mı? Ben e-devlet üzerinden kendi aile soy kütüğümü çıkardım, en fazla 5 kuşak geriye, yani 200-300 yıl arası bir tarihe kadar ulaşabildim, ötesi yok. Peki bu kendilerini Seyit ilan edenler nasıl oluyor da ta 1400 yıl öncesine kadar şecerelerini götürebiliyorlar? Gerçekte böyle bir şey yok. Seyit olma, Dedeliğin prestijini artıran bir olgu olmaktan başka bir şey değildir. Hem Dede hem Seyit olan kişi, soyu Ehlibeyt’e kadar uzandığı için (!), talipler üzerinde daha bir saygın, otorite ve itibar sahibi olurlar. Bu da Dede-Talip ilişkisinde büyük kolaylıklar sağlar.

Eğer birlik için gayret sarf edilmiyorsa, “Bir olmamız aşkına” delil uyandıramıyorsa, o kişiye Pir demenin, Seyit demenin, Evlad-ı Resul demenin bir anlamı olur mu? Öte yandan Pir/Seyit diye çağrılan, anılan Dedelerin de ilk başta kendilerinin buna itiraz etmeleri, gerçekten büyük bir tevazu göstererek Pirlik ve Seyitlik unvanını reddetmeleri gerekir. Bakıyorum, bir sürür Dede, kendilerine Pir denilmesinden o kadar hoşnutlar ki nerdeyse “Rıza Şehri’nin mührü de bizde” diyecekler.

Gelin şu Pirlik, Seyitlik sevdasından vazgeçelim. Pir makamına, dahası yol’a zarar vermeyelim. Yoksa Pir Hacı Bektaş Veli, Pir Sultan Abdal’a, Abdal Musa’ya, Yunus Emre’ye en büyük saygısızlığı, haksızlığı yapmış oluruz.

İktidarın da çengel atmasıyla sonradan ortaya çıkan “Ben seyidim”, “Ben Evlad-ı Resulum”, “Benim ocağım ……” şu diyen çakma, dikme, sahte dedeleri iyi tanımalı, onlardan uzak durulmalıdır.

Sanırım ulu ozan Pir Sultan Abdal, ne demek istediğimi şu dizeleriyle anlatmış olsa gerek:

Şimdi bizim aramıza
Yola boyun veren gelsin
Şeriatı tarikatı
Hakikatı bilen gelsin

Talib olunca bir talib
İşini Mevla'ya salıp
İzzet ile selam verip
Gönüllere giren gelsin

Koyup dünya davasını
Hakk'a verip sevdasını
Doğrulayup öz nefsini
Şeytanı öldüren gelsin

Pir Sultan'ım çelebiye
Eyvallahım var veliye
Muhiddin'e hal diliyle
Yolum sırrın soran gelsin

Önceki ve Sonraki Yazılar