İlhan Cem Erseven
YOKSULLUK REÇETESİ: SİMİT-ÇAY / UCUZ PAZAR ALIŞVERİŞİ
Geçtiğimiz hafta, neredeyse 4-5 bakanlığın bütçesi kadar devasa bir bütçeye sahip dini holding diyebileceğimiz Diyanet İşleri Başkanlığı, yoksullara ekonomik krizle mücadele edebilmek için alışveriş önerilerinde bulundu. Başkanlığın, kendi yayın organı olan Aile dergisinde yer alan bir yazıda, “Ucuza almak için akşam saatlerini bekleyin” şeklinde yapılan önerisi büyük dikkat çekti ve tepki de aldı.
Tasarruflu pazar alışverişi konusunda püf noktaları veren dergi, hayat pahalılığından şikayetçi olan, bakkal, market ve pazar fiyatlarının el yaktığı günümüz ekonomik panayırında, “Tüm pazarı gezip fiyatları öğrenin./ Ucuza almak için akşam saatlerini bekleyin./ Kaliteli ve ucuza almak için de aynı pazarcıdan alışveriş yapın./Alışverişe çıkmadan önce mutlaka bir liste yapmalı ve listenize sadık kalmalısınız. Pazar alışverişinin altın kurallarından biri de tüm fiyatlara göz atmaktır. Eğer tüm pazar alanını gezip fiyatlara hâkim olursanız en uygun alışverişi yapmış olursunuz.”[1] gibi önerilerde bulunarak adeta yoksullarla alay ve rencide etmiştir.
Diyanet, bu önerileriyle belki vatandaşı daha tasarruflu olmaya yönlendiriyor gibi gözükebilir ama ucuza almak için akşam saatlerini de beklese yine de cebinde alacak parası var mıdır? bunu sormak ve düşünmek gerekir.
Milyonluk lüks makam arabasına binen, hatta eşine de lüks makam arabası tahsis edilen Diyanet İşleri Başkanı, bu önerileri sıralarken acaba hiç vicdan muhasebesi yapmış mıdır? Dini bilgiler konusunda yeterliliğinden kuşku duymadığımız Sayın Erbaş, Kur’an-ı Kerim’de, “fakirlik” ile ilgili ayetleri (örneğin, Bakara/268, 271, Nisa/6, 36, En’am/ 151, İsra/ 26, 31, Hacc/28, Nur/22, Muhammed/38, Haşr/7, Beled/16) acaba hiç aklına getirmiş midir? Bakara/271 der ki: “Eğer sadakaları açıktan verirseniz o ne güzel. Eğer sadakaları gizler ve fakirlere verirseniz bu sizin için daha hayırlıdır.” İsra/26: “Yakınlara hakkını ver. Fakirlere, yolda kalmışa da ver, saçıp savurma.”
Fakirlik konusunda en açıklayıcı sure ise, Beled suresidir. Dünyada rahatın olamayacağını, ama zorluğu da göğüslemek gerektiği, köleyi, esiri kurtarmak, yetimi doyurmak, fakirin elinden tutmak gerektiğini, iman edip merhamet tavsiye edenlerin zorluğa göğüs gerenler olduğunu bildirir. Ve 10 ve 16 arası ayetlerde şöyle der: 10- Biz ona iki yol gösterdik, 11-Fakat o yokuşu göğüsleyemedi. 12-Sarp yokuşun ne olduğunu sana ne öğretti? 13- O boyun kurtarmaktır. 14- Yahut kıtlık gününde doyurmaktır. 15-Akraba olan yetimi (doyurmaktır), 16- Veya toprağa bulanmış fakiri (doyurmaktır”.
Görüldüğü gibi burada, durumu çok iyi olan zenginlere seslenilmektedir. O halde Diyanet de dev bütçesiyle zengin bir kurum olduğuna göre bu ayetin gereğini, farz diyerek yerine getirmek, yoksulların elinden tutmak, karınlarını doyurmak zorunda değil midir? Bir kere öncelikle Diyanet İşleri'nin görevleri arasında vatandaşların ne zaman, nerede alışveriş yapacakları yer almaz. Yapması gereken, dinin emirleri doğrultusunda tasarrufu, paylaşmanın ve yardımlaşmanın, israfa karşı olmanın önemi gibi konuları anlatmaktır. Dergide yer alan tümceler, aynı zamanda pazarcı esnafa karşı da bir hakarettir, onları rencide etmektedir. Çünkü “sürekli alışveriş yaptığın yerler sana iyi mal verir, ama sürekli alışveriş yapmadığın yer sana kötü mal verir” gibi ifadeler, Diyanet gibi bir kuruma yakışmamaktadır. Kaldı ki bunlar, Diyanet’in işi değildir. Kısacası Diyanet, asli görevine dönmeli, kafasına estiği gibi açıklamalarda bulunmamalı, fetvalar vermemelidir.
***
Diyanet’in bu açıklamasına paralel bir başka ifadeyi de geçtiğimiz yıl Nisan ayında Çankırı’da AKP Çankırı Milletvekili ve Grup Başkanvekili Muhammet Emin Akbaşoğlu yapmıştır. Akbaşoğlu, yaptığı konuşmada hayat pahalılığının en açık biçimde pazarda görüldüğünü, fiyatların el yaktığını bilmezlikten gelerek, sözde engin matematik bilgisiyle vatandaşa ekonomi dersi vermeye kalkmıştır. Konuşmasında, bir bardak çayın 1 TL, simit fiyatının da 1 TL olduğunu belirtip “5 kişilik bir aileden yapacağım hesabı. Şimdi asgari ücretlinin maaşı ne kadar, 2 bin 20 lira. Koyduk kenara. Bir çay, bir simit iki lira. Beş kişilik bir aile bir öğünde 10 lira. Günde 30 lira. Ayda ne yapar, 900 lira. 2020 lira eksi 900 lira ne yapar; demek ki 1120 lira cebinde kalıyor. Daha mı iyi daha mı kötü?”[2] diyerek adeta vatandaşın aklıyla dalga geçmiş, onuruyla oynamıştır.
Açlık sınırının altında bir ücretle hayatta kalmaya çalışanlarla adeta alay eden bu sözler, kamuoyunda ister istemez tepki çekmiştir. AKP’nin, çay simit hesabı yaparak iktidara geldiğini anımsatan Akbaşoğlu, bugünkü durumun 2002’den daha iyi olduğunu savunmuştur. Ancak açıklamasında, yerel seçimlerden önce ne kilosu 6 TL’ye çıkan soğana, ne kilosu 8 TL’ye çıkan patatese, ne kilosu 12 TL’ye çıkan bibere ne de litresi 7.04 TL’ye çıkan benzinin fiyatına değinmiştir.
Bugün Ankara’da simit 1.75 TL’den satılıyor. Semt kahvehanelerinde ise çay, 2 TL. Beş kişilik bir ailede aylık bir öğün simit çay kahvaltısı masrafı 562,50 TL. Akbaşoğlu’nun hesabıyla bunu 3 öğüne çıkarırsak 5 kişilik bir aile çay simitten başka hiçbir şey yemeden ayda 1687,50 TL. Asgari ücretten (2324.00 TL) çıkardığımızda, geriye 636,50 TL kalıyor. Peki bu vatandaş, hiç mi et, peynir, zeytin, elma, pırasa, makarna yemeyecek, illa zıkkımın kökünü mü yiyecek? Bir eli yağda bir eli balda olan AKP yöneticilerinin yoksulluk ve hayat pahalılığı konusunda ahkam kesmeleri hiç de inandırıcı değildir. Saff/2 ayeti şöyle der: “Ey iman edenler, yapmayacağınız şeyleri niçin söylüyorsunuz?” Başka söze gerek yok.
[1] Kaynak, Yeniçağ gazetesi, 17.2.2020
[2] www.evrensel.net › akpden-asgari-ucretlilere-yine-cay-simit-hesabi, 17 Nisan 2019