Leyla Emeç Tavşanoğlu

Leyla Emeç Tavşanoğlu

GECİKMİŞ BİR 12 EYLÜL YAZISI

Malum darbenin üstünden 40 yıl geçti. O dönem yaşananlar daha dün gibi. Hele 11 Eylül Perşembe ile 12 Eylül Cuma günleri arasında olup bitenler... Bellekleri tazeleyelim. Eylül 1980’e gelindiğinde sokak kargaşaları, silahlı çatışmalar, ev baskınları. Sağcıların solcuları, solcuların sağcuıları öldürmeleri artık işin nerelere varacağını gözümüze sokuyordu. Her an her şey olabilirdi. Ankara’da Genelkurmay’ın ışıkları geceleri günlerdir sönmüyordu.

11 Eylül akşam üstü Türk Haberler Ajansı’ndan (THA) dar bir ekip bizim Laleli’deki evde toplandık. Gruptakilerin hepsi Türkiye Partisi (TİP) üyesi ya da sempatizanı. Prof. Dr. Toktamış Ateş, Niyazi Dalyancı, Osman Saffet Arolat,Işıtan Gündüz, Erol “Arap” Özkök, Saip Tulpar ve biz. Darbenin geleceği belliydi. Sabaha kadar beklemeye karar verdik. Ve korkuyla beklenen o açıklama 12 Eylül sabaha karşı 03.59’da Genelkurmay Baikanı Kenan Evren’in sesinden TRT radyosundan duyuldu. Evren açık açık demokrasinin kendini toparlayamadığı için Türk Silahlı Kuvvetleri’nin, Anayasa’dan aldığı hakla  emir komuta zinciri içinde, iktidara el koyduğunu açıklıyordu.

Daha 11 Eylül akşamına kadar kan gölüne dönen sokaklarda çatışmalar, sanki bir el bir düğmeye basmış gibi, bıçakla kesilmişçesine durmuştu. Hayret!. Sonradan öğrenecektik. Dönemin ünlü CIA istasyon şefi Paul Henze meğer Washington’a,”Bizim çocuklar başardı” diye mesaj göndermiş. Bundan sonrasını anlatmama gerek yok. Ne kadar solcu bilinen varsa armut toplar gibi evlerinden toplayıp hapse tıktılar. İşkence, bitip tükenmek bilmeyen davalar. Askeri mahkemelerin acımasız infaz kararları. Kendini Milli Güvenlik Konseyi’nin başkanı ilan eden genel kurmay başkanı Evren’in her konuşmasında Kuran’dan ayetler okurken foto muhabirlerine Atatürkvari pozlar vermesi...

11 Eylül’ü 12 Eylül’ bağlayan gece Laleli’deki evde olanlardan Niyazi Dalyancı ve Arap Erol’un  evlerinden alınıp götürülüşleri... Selimiye Kışlası ve Maltepe Cezaevi’ne yapılan ziyaretler.... Bugün iktidara destek veren bir solcu militan-siyasinin darbe yönetimine yaprığı ihbarlarla işkencelerden geçen arkadaşlarımız...

Aradan yıllar, yıllar geçiyor. Türkiye artık sözüm ona demokratik sistemi benimsemiş... Öyle ki çeşitli ülkelerden sivil toplum kuruluşlarıyla bizim kendine sivil diyen insanlarımız bir araya gelip ortak sorunlara çare arama toplantıları yapıyorlar. Böyle bir toplantı için Temmuz 1999’da İtalya’nın Como Gölü kıyısındaki Bellagio kasabasında bir grup Türk ve Amerikalı bir araya geliyoruz. Toplantının disiplin başlığı “2000 yılına girerken Türkiye’nin önündeki fırsatlar ve tehditler”.

Amerikan tarafındaki grupta ilginç bir isim var. 1979-80 yıllarında CIA Başkanlığı yapmış olan emekli Oramiral Stansfield Turner. Çok iyi ahbap oluyoruz. Hatta oturumlar sona erince akşamları şarap içmeye gidiyoruz. 

Turner, Tahran’daki ABD Büyükelçiliğinde Halkın Mücahitleri’nin rehin tuttuğu Amerikalı diplomatları kurtarmak için düzenlenen başarısız operasyon sırasında CİA Başkanı. Bir akşam ona operasyonun neden başarısız olduğunu sorduğumda; özetle şunları söylüyor:

Önce İncirlik’ten havalanacak helikopterlerle Van sınırından geçip Tahran’daki rehineleri kurtarma planı yaptık. Ama ne Ecevit ne de Demirel Van hava sahasını açmayı kabulettiler. Bunun üzerine Basra Körfezi’ndeki bir uçak gemisinden, uzun menzilli uçsunlar diye, jet motorları taktığımız helikopterleri havalandırdık. Ama Elbruz Dağları üstünden geçerken çöl fırtınasına yakalandılar. Motorlara kumlar dolduğu için helikopterler yere çakıldı. Operasyon başarısız oldu.

Turner bir süre sustu, sonra da gülerek ekledi: Aynı yıl Eylül’de ne olduğunu hatırlıyorsun, değil mi?

Hatırlamaz olur muyum, 12 Eylül ve sonrasının Türkiye’nin başına ne belalar sardığını! Ama bu işlerde sadece ABD mi suçlu? Bizim darbecilere, gel gel, yapan sözüm ona entellektüellerimiz, darbecilerin sahadaki iş birlikçilerinin hiç mi günahı yok?

Önceki ve Sonraki Yazılar