Leyla Emeç Tavşanoğlu

Leyla Emeç Tavşanoğlu

Geçmiş acıların rehineleri

Güney Kafkasya bir süredir patlamaya hazır bir düdüklü tencereye benziyordu. Yaz boyunca Azerbaycan-Ermenistan arasında çok ciddi olmasa da, alttan alta bir şeylerin kaynamakta olduğu işaretlerini veren çatışmalar yaşandı


Derken on gün önce kanlı olaylar patlak verdi. Ermenistan Azerbaycan kuvvetlerinin saldırıya geçtiklerini, Azerbaycan ise ilk silahları ateşleyenlerin Ermenistan askerleri olduğunu ileri sürüyordu. Azerbaycan ayrıca, 1990’dan beri Ermenistan tarafından işgal altıda tutulan yedi Azeri rayonu ve iki ülke sınırında bir çıbanbaşı olarak duran Dağlık Karabağ’ı geri almak için savaşı sonuna kadar sürdüreceğini dünya aleme ilan ediyordu.


Bu arada olur olmaz savaş haberleri havada uçuşmaya başlamıştı. Azerbaycan savaşın beşinci gününde işgal altındaki topraklarının önemli böümünü geri l aldığını, bu arada Nahçivan koridoruna yakın Cebrail’i de ele geçirdiğini duyuruyordu. Ermeni tarafı ise Azerbaycan’ın açıklamalarına karşılık Azeri kuvvetlerin,  Türkiye yapımı SİHA’larla kendilerini vurduklarını iddia ediyordu. Ermenistan tarafı bununla da yetinmiyor, Azerbaycan birliklerinin kimyasal silah olduğu gerekçesiyle ağır insanlık suçu kapsamına giren misket bombası (cluster bomb) kullandığını da ileri sürüyordu.


Savaşla ilgili neyin doğru neyin yanlış olduğunu çözmeye çalışmak biz gazeteciler için gerçekten çok zor. Ermeni tarafı ve Rusya’nın iddiasına göre Türkiye Azerbaycan ordusuna el altından yardım ediyordu. Bu amaçla da Suriye’de çarpışan cihatçı paralı milisleri Ermenistan ordusu üstüne salmıştı. Ankara ve Bakü ise bu suçlamaları şiddetle reddediyordu.
Bütün bunlar olurken bir sabah uyandık ki dehşet bir haber. Kumkapı’daki Türkiye Ermenileri Patrikhanesi’nin önünden Azerbaycan lehine sloganlar atan bir konvoy geçiyordu. Konvoy’daki otomobillerin hepsinden Azerbaycan bayrakları sallanıyordu. Bir kaç gün sonra başka dehşet bir haberle sarsılıyorduk.


Bu defa Osmanbey, Halaskargazi Caddesi üstündeki Hrant Dink Hafıza Merkezi’nin bulunduğu bina önünde toplanan kalabalık bir grup Azerbaycan yanlısı gösteriler yapıp sloganlar atıyor, devletin güvenlik güçleriyse her iki olaya da sessiz kalıyordu.


Bu iki gösteriyi de kimlerin düzenlediğini bilmiyoruz. Ancak atılan sloganlara, yapılan gösterilere bakılacak olursa Türkiye’deki aşırı ırkçı bir grubun marifeti olduğunu anlamak zor değil. Şimdi ben bu gösterilerin düzenlenmesine yeşil ışık yakan çok akıllı ülküdaşlara sormak isterim. Türkiye Ermenileri Patrikhanesi ya da Hrant Dink Hafıza Merkezi’nin Ermenistan-Azerbaycan savaşıyla ne ilgisi var?


Türkiye’de zaten kala kala 50 binin altında Ermeni kökenli vatandaşımız kalmış. 82 milyonluk Türkiye 50 binin altındaki Ermeni vatandaşından mı korkuyor da onları yıldırmak için birileri bu gösterileri yapmaya ihtiyaç duyuyor?


Ya da şöyle sorabiliriz. 65 yıl sonra yeni bir 6-7 Eylül olayları mı yaratılmak isteniyor?

İnsan hakları konusunda karnemiz zaten yerlerde sürünürken bir de bu bela mı başımıza açılacak?

Başka bir soru daha. Bu tür gösterileri düzenleyenlerin acaba Doğu ve Batı Ermenileri arasındaki kültür farklılıklarından haberleri yok mu?

Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı Ermeni kökenli yurttaşlarımızla Ermenistan vatandaşlarını birbirine benzetmek elmayla armutu  aynı torbaya koymak olmuyor mu?


Buradan ricam, eğer kendimize insan diyorsak hiç bir savaşı kutsamayalım ve geçmiş acıların rehineleri olmayalım. Aksi halde, yakın tarihten de bildiğimiz gibi ödenen bedel çok ağır ve pahalı olabiliyor.

Önceki ve Sonraki Yazılar