Leyla Emeç Tavşanoğlu

Leyla Emeç Tavşanoğlu

Krizin faili çipuraydı!

Bugün sizi 22 yıl geriye götürmek, Aralık 1995’te Ankara ve Atina’yı savaşın eşiğine getiren bir krizi anımsatmak istiyorum.

25 Aralık 1995 günü Türk bandıralı Figen Akat isimli bir gemi Bodrum açıklarında, uluslararası sularda olduğu var sayılan Türkçe Kardak, Yunanca İmia isimli kayalığa oturuyor.

Kaptan Türk sahil güvenliğinden yardım istiyor.

Ancak Yunan sahil güvenliği izin vermiyor.

Kendi karasuları içinde olduğunu iddia ettiği Kardak’a oturan gemiyi ancak kendilerinin kurtaracaklarını bildiriyor.

İş hükümetler düzeyine taşınıyor. 

Türkiye’de o dönem CHP-DYP Koalisyon Hükümeti var.

Başbakan Tansu Çiller.

Cumhurbaşkanı rahmetli Süleyman Demirel...

Demirel itidal tavsiye eder ve konunun diplomatik yolla çözülmesini önerirken Çiller konunun savaş nedeni (casus belli) olduğunda ısrar ederek Yunanistan’a savaş açılmasını istiyor.

Krizin tırmanmasındaki esas neden iki ülkenin Ege Denizi’ndeki hâkimiyet mücadelesiydi.

Ankara Kardak’ı Atina’ya bırakmayı kabullenseydi Yunanlılar Ege Denizi’nde aidiyetleri antlaşmalarla tam tanımlanmamış, gri bölgeler kabul edilen öbür kaya parçalarını işgal edebilirlerdi.

Türkiye’nin tezi şöyleydi:

“Osmanlı İmparatorluğu sonrasında Ege’de antlaşmalarla aidiyetleri belirlenmeyen toprak ve kaya parçaları Türkiye’ye aittir.”

Devreye ABD girmişti

Kesinlikle Ege’de savaş çıkarılmaması için iki ülke arasında mekik diplomasisi sürdürüyordu.

Derken Yunanistan’dan bir televizyon ekibi Kardak’a giderek Yunan bayrağını dikince bizden de bir grup Türk gazeteci Bodrum’dan bota atlayıp Kardak’taki Yunan bayrağını indirip Türk bayrağını dikti.

Yunanistan boş durmadı ve bir Yunan askeri birliği Kardak’a çıkarak Türk bayrağını indirdi.

Kriz giderek tırmanıyor Çiller savaş çıkmasında ısrar ediyordu.

O sırada Dışişleri Bakanlığı Müsteşarı rahmetli Büyükelçi İnal Batu bir formül buldu.

Kardak’ın tam karşısında bir kayalık daha vardı.

SAT komandolarını gecenin bir yarısında o kayalığa çıkarıp Türk bayrağını dikerek Yunanistan’ın ağzının payı verilebilir, diyordu.

Böylece Ali Türkşen komutasındaki bir SAT komandoları timi bir gece kayalığa çıkıp sabahın ilk ışıklarıyla birlikte Türk bayrağını çekti.

Haber Atina’da bomba etkisi yaratmıştı.

O dönem ABD Başkanı olan Bill Clinton’ın da devreye girmesiyle iki kayalıktan Türk ve Yunan askerleri çekildi.

İki ülkeyi savaşın eşiğine getiren kriz böylece atlatıldı.

Bu noktada hatırlatmakta yarar var.

Kardak’ın karşısındaki kayalıklara çıkan SAT komandoları timinin komutanı Ali Türkşen yıllar sonra açılan Balyoz kumpası davasında hapse atıldı.

Kardak çıkarmasında görevli komando Ercan Kireçtepe beş yıl, Ali Türkşen ise üç buçuk yıl hapiste kaldı.

Sonra ne oldu, diye sorarsanız.

Sonra Yunanistan önce ortalığı velveleye vermeden Ege’de gri bölge sayılan bir kaç kayalığı istila etti.

Baktı ki AKP Hükümeti’nden hiç bir tepki yok.

Kayalık derken, adacık ve ada olmak üzere Ege Denizi’nde tam 18 toprak parçasını istila etti.

Demem o ki 1995’te meskûn olmayan bir kaya parçası için savaşmayı göze alan Türkiye bugün Ege’deki hâkimiyet alanlarını Yunanistan’a ağzını bile açmadan teslim edebiliyor.

Yanlış anlaşılmasın.

Savaş çıkmasına en çok karşı olanlardan birisiyim.

Ancak Türkiye Cumhuriyeti’nin itibarının böylesine ayaklar altına alınmasına da dayanamıyorum.

Pekâlâ, mükemmel diplomatik bir zekâyla konu çözülebilirdi.

Ama Dışişleri Bakanlığı “monşerler”den temizlenince bu noktaya geldik.

Son bir söz...

Bir kaç yıl önce Bodrum’da Balıkçılar Odası yetkilileriyle bir araya gelmiştim.
Bana çipura neslinin tükenmek üzere olduğundan yakınıyorlardı.

Meğer çipura dediğimiz Ege balığı yumurtalarını Kardak kayalıkları çevresine bırakırmış.

Bizim balıkçılar da daha sonra Kardak açıklarına gidip çipuraları avlarlarmış.

1995’te Kardak krizine yol açan Figen Akat gemisi de bir balıkçı teknesiymiş.

Kardak’a çipura avlamak için gitmiş.

Yani, Türkiye ve Yunanistan arasında patlak veren olay aslında çipura kriziymiş.

Önceki ve Sonraki Yazılar