Leyla Emeç Tavşanoğlu

Leyla Emeç Tavşanoğlu

Son Posta’dan, Posta’ya

YIL 1995. Türkiye Gazeteciler Cemiyeti Genel Sekreteriyim. Başkan Nail Güreli Cemiyet’in bir günlük gazete çıkarmasını istiyor. İsim üzerinde tartışıyoruz. Derken Cemiyet Başkan Yardımcısı ve Hürriyet Gazetesi’nin Yazı işleri Müdürü Seçkin Türesay bana dönüp babam Selim Ragıp Emeç’in sahibi olduğu Son Posta gazetesinin isim hakkının ne olduğunu soruyor. Ben de 1962’de kapanan gazetenin isim hakkının, babam Yassıada’da tutukluyken gazetenin yayınlanması için çok yardımcı olan Hürriyet’in sahipleri Haldun ve Erol Simavi’ye borçları karşılığında devredildiğini söylüyorum.
Tam o sıralarda Hürriyet Aydın Doğan’a satılmış. Seçkin Türesay “Sen şu işi bir kurcala. Erol Simavi’yle temas kurmaya çalış” diyor. Dediğini yapıyorum. Erol Bey’den mümkünse gazetenin isim hakkını bana devretmesini rica ediyorum. Uzun bir bekleyişten sonra haber çıkıyor. Erol Bey “İsim hakkı Leyla’ya devredilsin. Helali hoş olsun” diye haber yolluyor. İyi de bunun hukuksal bir yönü var. Durmayıp İstanbul Valiliği basın bürosunu arıyorum ve Son Posta’nın isim hakkı durumunu soruyorum.
Aldığım cevap beni şoke ediyor. Meğer Erol Simavi Hürriyet’le birlikte sahibi olduğu bütün yayın organlarının isim hakkını paket halinde Aydın Doğan’a devretmiş. Ne yapılması gerektiği konusunda uzun uzun düşünüyorum. Sonunda kafamda bir şimşek çakıyor. Aydın Doğan’ın asistanı Arzu Hanım’ı arayarak patronundan bir randevu istiyorum.
Bir gün sonra randevu verildiği haberi geliyor. Buraya kadar her şey iyi. Her neyse... Randevu gününde Aydın Doğan’ın bürosundayım. Daha önceden tanışıklığımız var. Son derece güleç bir yüzle beni karşılıyor. Hoş beş faslından sonra Cemiyet’in işlerinin nasıl olduğunusoruyor. Her şeyin yolunda gittiğini söyledikten sonra esas konuya giriyorum:
“Aydın Bey, buraya sizinle Cemiyet konusunu konuşmaya gelmedim.”
Şaşırıyor: “Konu nedir, peki?”
Ben: “Babamın gazetesinin isim hakkını konuşmaya geldim.”
Aydın Bey: “Babanızın gazetesi hangisi?”
Ben: “Son Posta.”
Aydın Doğan bir süre düşünüyor. Sonra diyor ki: “Son Posta’yla ilgili ne söyleyeceksiniz?”
Ben: “Sizden Son Posta’nın isim hakkını bana devretmenizi rica edecektim.”
Aydın Doğan bu cesur çıkış karşısında biraz bocalıyor:
“Peki, Son Posta’nın isim hakkını ne yapacaksınız?”
Ben: “Derin manevi değeri var. Ailede gazetecilik yapan benden başka kimse kalmadı. İsim hakkını alır salonumun duvarına asarım. Ya da bana yardımcı olursanız Son Posta adıyla bir gazete çıkarırım.”
Bunun üzerine Aydın Doğan düşlerimi yıkan şu sözleri söylüyor:
“Şu sıralar Cem Uzan Star gazetesini çıkarıyor. Onun karşısına aynı kulvarda başka bir gazete çıkarma hazırlığı içindeyiz. Ben bizim hukukçulara bir danışayım. Yarın size haber veririm.”
Ertesi sabah telefonum çalıyor. Arayan Hürriyet’in o dönem Genel Yayın Müdürü olan Ertuğrul Özkök. Diyor ki: “Leylacığım, Aydın Bey’in çok selamı var. Ama şu sıra Son Posta gazetesinin isim hakkını sana devretmesinin hukuken mümkün olmadığı gazetenin hukukçuları tarafından bildirilmiş. Aydın Bey ’Leyla’nın babasının gazetesinin isim hakkı emanetimdedir. Emanete ihanet etmem’diyor.”
Daha sonra öğreniyorum ki Doğan Grubu, Star gazetesinin karşısına Son Posta’nın isim hakkı üzerinden Posta gazetesini çıkarıyor. Aydın Doğan’ı ziyaret ettiğim gün söylediklerim Doğan Grubu başkanını derin düşünceye sevk etmişti. O sırada çıkacak gazetenin adının Posta olacağı belli değildi. Acaba ben o ziyarette söylediklerimle Aydın Doğan’da gazetenin ismi konusunda parlak bir düşünce mi doğmasına yol açmıştım. Bunu tabii ki hiç bir zaman öğrenemeyeceğim. 
Ama kim derdi ki Son Posta’nın isim hakkı üzerinden çıkan Posta yıllar sonra Doğan’dan alınıp Demirören’e devredilecek?
Kaderin cilvesi işte.

Önceki ve Sonraki Yazılar