Ana yemek..!

Saat beş gibi yani 17, İstanbul Sirkeci’den bir belediye otobüsüne binip uzak bir semte örneğin Halkalı’ya hiç gittiniz mi?
Yahut sabah saat yedide, Sirkeci’ye doğru geldiniz mi?
Milyonlarca insan buna benzer yolculuğu zorunlu olarak her gün yapıyor.
Efendim, 15 milyon insanın yaşadığı ve nerede ise yarısının, gergin bir şekilde bir yerden bir yere gittiği veya sokağa çıktığı bu kentte hayatın çok kolay olmadığını biliyoruz.
Biliyoruz da, değiştirmek için elimizden geleni yapabiliyor muyuz?
İstanbul başta olmak üzere bütün büyük şehirlerimizde gerçekten hayat zor!
Bir kere iş bulma artık şeytanın ağzında değil midesinde.
Oradan ellerinizle alacaksınız.
Sonra işe gitme gelme zor.
Daracık bir otobüste, metroda, nerede ise
100 kişi üst üste, hamile kadınlar, yaşlılar, öğrenciler, engelliler herkes var.
Şoförler bıkkın ve bitik.
O kocaman arabayı İstanbul sokaklarında sürmek kolay iş değil.
Yine metro rahat ve saygılı insanlar var, genç insanlar yaşlıysa, kadına yer veriyorlar.
Vatandaş ise yorgun ve sinirli!
Asgari ücret bir yandan, çocukların okul masrafı öbür yandan…
Devamlı yükselen yiyecek, giyecek fiyatları ve artmayan maaşlar.
Hatta işim var diye devamlı şükür etme zorunluluğu.
“Arkaya yürüyün, yer var ” diye devamlı konuşan bir vatandaş.
“Nerede yer var kardeşim konserve miyiz” diyen diğerleri.
“Sıkıştırmayın ben hamileyim” diyen bir genç kadın.
“Beni de sıkıştırıyorlar” diye bağıran amca.
Hamile kadın “Amca lafım sana değil, bu arkamdaki salak için.”
Aziz Nesin’e ve yazdıklarına, Türkçesine hep hayrandım.
Türkiye’yi bu kadar iyi tahlil eden, bir mizah yazarından çok sosyolog ve araştırmacı bu büyük sanatçıyı Kanal 6 ‘da bir programımda konuk etmek şansım da olmuştu.
Gerçekten Türkiye’de ki insan yapısı, bir mizah yazarı için büyük bir malzeme.
Hele İstanbul, bu kadar sıkıntılı bir yaşam içinde dahi espri kabiliyetini yitirmemiş ve hayata olumlu bakan dışa dönük konuşkan insanlar.
Duygularını da gizleyemedikleri için de sık sık kavga ediyorlar.
Gergin işe gidip gelmenin bile sadece kamu vasıtaları ile değil, özel araçlarla bile bir macera olduğu kentte, kimse halinden memnun değil ama yine de kenti terk etmiyor.
Asgari ücretle nasıl yaşanır, gezilir, ev kiralanır ve karın doyurulur
Mucize.
Bir de acayip para harcayan ve birden bire zengin olan, bir kesim var.
Meşru olmayan her işle meşgul olanlar ise maalesef saygı görüyor.
Siyaset bilimi, ekonomiyi hep göz ardı eder.
Ekonomistler ise siyaset bilimcilerine salata der.
Yemeğin yanında salata gibi, ana yemek ekonomidir.
İstanbul’da zor koşullarda insanlar ayakta kalabiliyorlarsa, mutlaka ek gelir yaratma olanakları olduğu içindir.
İkinci üçüncü işi yapmak gibi..
Yoksa sistem yürümez.
Belki AKP iktidarının yakaladığı siyaseten gerip, ekonomik olarak gevşetme 13 güldür iyi kötü işledi.
Rüşvet verir gibi sübvansiyonlar halkı çalışmadan para kazandırarak rahatlatıyor.
Balık tutmayı öğretmek yerine balık vermek.
Herkes memnun.
Ancak aşırı harcama enflasyonu artırıyor, yatırım yapılmıyor, üretim düşüyor borç artıyor.
Satın alma gücü düşüyor, halk yoruluyor, hayat daha da zorlaşıyor.
Çatışma metodunun isteyip de bulamadığı bir ortam, her türlü gerilimi kaşıma kolaylaşıyor.
Ekonominin bu kadar ikinci plana itildiğini hiç görmemiştim.
Belki siyasilerin işine geliyor ama ekonomik sıkıntılar veya yönetenlerin yaptıkları ekonomik yanlışları bir gün ağır faturalar ile geri gerebilir.
Yine de sıkıntıyı aynı otobüste olduğu gibi vatandaşın çekeceği ise gerçek.
Arkaya yürüyün yer var, sözüne kimse inanmıyor.
Görüyor arkası, önü her yer dolu…

Önceki ve Sonraki Yazılar