Yürüyüş sentezi... Adalet yola çıkmıştır

Adalet yürüyüşünün Düzce-Hendek bölümünde Abhaz kökenli yurttaşlarımızın ağırlıklı olduğu Beylice köyündeki uzunca öğle molasında, bir ağacın altında oturuyoruz.

Sohbet etme, fotoğraf çekme ortamındayız. Orta yaş üstü bir yürüyüşçü yanımıza geldi, gülümseyerek seslendi:

"Önce benimle resim çektireceksin, yoksa giderim.."

Cep telefonlarıyla birlikte olağan selamlaşma yöntemlerinden biri haline gelen fotoğraf çekme işini bitirdikten sonra başlangıçtaki sözlerine açıklık getirdi:

"Ben oyumu Ak Parti'ye verdim. Ama yürüyüşteyim. Ben de burada olma ihtiyacı hissettim..."

Adalet bir ihtiyaç, adalet arayanların yanında olmak da bir ihtiyaç. Hem insanlık için hem insan için...

Kardeşimiz Trabzon'dan gelmiş. Karadeniz gibi heyecanlı, ani tepkiler vermeye açık, gülümser yüzü hala gözümüz önünde.

Beylice Köyü insanları da ayrıca selamlamaya değer güzellikte karşıladı bizi. Elif hanımın öncülüğünde bir grup kadın tanış gördüğü herkesi selamlayıp, "hoş geldiniz, kalsaydınız" dedi.

Köy Muhtarı aynı zamanda caminin hemen yanında kahve-büfe işletiyor. Tost benzeri yiyecek isteyenlere yetişemeyince yürüyüşçülerden bir kadın yardımcılığa soyundu, her şey tıkır tıkır yürüdü.

Beylice Köylüleri de adalet istiyor. Hayvancılıkla geçiniyorlar. Fiyatlar biraz yükselince hükümetin hemen et ithalatına girişip yurt dışına döviz çıkarmak yerine üreticiyi desteklemesini istiyorlar.


***

Kızgın asfalt ve yakıcı güneş etkisini azaltırken Hendek'e girdik. 

Saat 16.00'da başlayan Beylice-Hendek yürüyüşü sırasındaki sıcaklığı anlatmak için ayakkabımızın üç kez asfalta yapıştığını, akan tuzlu terin gözlerimizi acıttığını, dudaklarımızın da tuz yutmayı engelleyemediğini vurgulamakla yetinelim.

Hendek tabelasından hemen sonra 30-40 yaş grubundan 3-4 kişi bizi karşılayıp selamladı. Esmer irice olanı sözcü görünümde öne çıkıp seslendi:

"Yürüyüşün başarılı olmasını istiyoruz. Biz MHP'liyiz. Ülke bu gidişe teslim edilemez. Sizin yürüyüşünüz bir umuttur. Ancak HDP'nin katılımında çok dikkatli olmanızı istiyoruz. Daha doğrusu bir öneridir bu. Şunu da anlıyoruz; herkes için adalet istiyoruz derken şunlar hariç diyemezsiniz. Ama adalet isteyen siyasi kimliğinden sıyrılıp yürümeli..."

Sohbetimiz yürüyerek devam etti. Onlarla vedalaşırken az ötede iki gençle selamlaştık. HDP'ye oy vermişler. Ortam belli konu belli, selamlaşmayı bitirmeden söze girdiler:

"Biz de adalet istiyoruz. İnsanları hangi suçla yargılayacaksanız gösterin delilleri yargılayın. Suç üretmeye kalkmak, baştan peşin ceza vermek hangi demokraside var. Diyarbakır'dan göçtük, işim burada, evim İstanbul'da..."

Bu sohbetin ardından, iri bedeni iki altın dişiyle gülümseyen, adalet tişörtlü bir yürüyüşçü geldi. Yol boyu gördükleri artları eksileri söyledi. Neredeyse hangi CHP örgütünden olduğunu soracaktım. Rize'den gelen bir MHP'liymiş. Sonrasında birkaç kez daha karşılaştık, "sorun var mı" türünden bir ifadeyle selamlayınca her seferinde o güzelim şivesiyle aynen şöyle diyordu:

"Sikinti yok..."

***

Yol kıyısında yürüyüş üstü konuşmalarda, selamlaşmalarda da benzer bir havanın oluştuğunu, deyim yerindeyse bir "yürüyüş sentezinin" geliştiğini gözlemledik.

Tıpkı 16 Nisan referandumuna giden süreçte oluşturulan HAYIR'lı dile benzer bir tablo var. Bu kez adalet buluşmasının daha geniş bir yelpazede daha büyük bir buluşma sağladığı da söylenebilir.

İktidarın yürüyüşü tanımlamada zorlanması da bundan kaynaklanıyor. Önce küçümsemeye çalıştılar, olmadı...

Hakaret etmeye çalıştılar, olmadı...

Yok saymaya çalıştılar, yine olmadı...

İstanbul 'a yaklaştıkça daha ileri şeyler zorlamak isteyeceklerdir.

Ancak ne denerlerse denesinler, AKP'ye oy verenler de dahil  halkın büyük çoğunluğunun vicdanındaki "bu ülkede adalet zedelendi" duygusunu aşmaları çok zor.

Bu vicdanın açığı çıkmasını CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu'nun 15 Haziran'da başlattığı yürüyüş sağlamıştır.

Adalet yola çıkmıştır.

17. güne selam olsun...
 

Önceki ve Sonraki Yazılar