Mustafa Ülkü Caner

Mustafa Ülkü Caner

15  Temmuz ve adalet

15Temmuz darbe kalkışması yargılamaları ilgiyle izleniyor.

Yıllar önce Ergenekon yargılamaları geliyor insanın aklına.

Yargılananlar arasında CHP’ nin her gün söylediği gibi FETÖ’nün siyasi ayağı yok. Darbe  siyasi iktidarı ve rejimi ele geçirmek için  yapılır.

En azından Başbakan, Cumhurbaşkanı, Bakanlar ve başta TSK olmak üzere Güvenlik Teşkilatlarının ve yüksek bürokrasinin başları belli olması gerekmez mi?

Yargılananların ifadeleri arasında darbe girişiminin haber alındıktan sonra bile engellenmesine dönük kesin adımlar atılmadığına dönük general düzeyinde sanıkların  ciddi iddiaları var.

Darbenin 1 nolu en yetkili yöneticisi olduğu söylenen Orgeneral Akın Öztürk ifadesinde aslında Genelkurmay Başkanı ve Hava Kuvvetleri Komutanı’nın istemlerine uygun işler yaptığını söylüyor.

Vallahi, sanırım birileri kötü bir senaryo yazdı, oynadı veya oynattı.

Birileri fena gaza ve tezgâha geldi veya getirildi. Sorumsuzca hem kendini, hem de emrindeki astlarını geri dönüşü olmayan yola soktu.

TSK’nın emanet ettiği uçakla kanunsuz emirle TBMM bile bombalandı… Darbe gecesi bombayla yıkılmayan Parlamenter Demokrasi on yıllarca meşruiyeti toplumun yarısınca tartışılacak  koşullar ve kararlarla adil olmayan şekilde yapılan  referandum ile Anayasa değişiklikleri marifetiyle sizlere ömür yolunda ağır komada.

Yani darbe kalkışması, ülkenin Parlamenter Demokrasisinin yok olması adımlarına  vesile oldu.

Aslında siyaset biliminde temel bir varsayım vardır:

Bir olayın sonucunda kazançlı çıkan olayın gerçek sahibidir. Tabi bu, her durum için geçerli olmasa da, genelde kabul görülen bir görüştür.

15 Temmuz’da darbe kokusuna rağmen İstanbul’a düğüne giden birçok üst düzey generaller ve komuta heyeti  akla gelince insan şaşmadan edemiyor.

Elbette insanın aklı, Anamuhalefet Partisi CHP lideri Kılıçdaroğlu’nun “kontrollü darbe “ söylemini hatırladıkça karışıyor.

Hele şu meşhur Adil Öksüz faktörü var ki, tam bir muamma! Adil Öksüz ortaya çıkmadan, 15 Temmuz günü saat 15 ile 22 arasında olanlar dakika dakika tam gerçekliğiyle açıklanmadan, olayların aydınlanması mümkün değildir.

Sahi, nerede şu Adil Öksüz?

Fethullah Gülen terörist cemaat örgütlenmesi içinde gerçekten  bulunan ve beslenen militanlar hukuken elbette layık oldukları cezayı görmeliler.

Ama küçük – büyük tüm  balıkları yakalamak işin özü olmalıyken ve FETÖ ‘yü her alanda gerçekten siyaseten ve hukuken tasfiye etmek gerekliyken, getirilme gerekçesinin çok ötesinde konuların düzenlemelerini içeren OHAL kararnameleri FETÖ’yle mücadelenin samimiyetini ciddi anlamda sorgulatmaktadır.

Yurtdışında sık sık politikacı ve üst düzey bürokratlarla görüşen bir hukukçu ve siyasetçi olarak şunu açıkça söyleyebilirim ki, oralarda insanlar 15 Temmuz kalkışması için KILIÇDAROĞLU’nun söylediği “kontrollü darbe” deyiminden çok daha açık ve ağır ifadeler kullanmaktalar.

Oralarda, Fetö başka amaçlar için bahane olarak mı kullanılıyor diye sorgulama süreci giderek pekişiyor.

Bu durumda FETÖ’yle gerçek mücadeleyi olumsuz etkiliyor.

FETÖ ile gerçek mücadele ancak muhalefet ile uyumlu olduğu sürece gerçekten başarılı olabilir.

Ancak,  Anamuhalefet lideri Kılıçdaroğlu , “FETÖ’yle kol kola girenlere değil, FETÖ’yle yıllarca mücadele edenlere operasyon yapılıyor.

Çünkü gerçek FETÖ’cüler AKP içinde !” şeklinde açıklamalar yapıyor.

Çok derin görüş ve bakış açısı var.

Toplum karpuz gibi ortadan bölündü. Tek çare olarak  gerçekten bağımsız ve tarafsız yargılama süreci adil bir yargılama ile bu toplumsal kargaşayı atlatabiliriz.

Maalesef, hukuk sistemi büyük sıkıntı ve politik etki alanı içinde.

Adil yargılama sağlanamaz ise bu Fetö davaları yarın bir gün tıpkı Ergenekon, Balyoz gibi davalara benzer ve ölen öldüğü ile ve yapanın yanına kar kalarak hayat sürer gider.

Adaletin katli, ülkenin katlinin kapısını açar.

Ve tarih acı bir şekilde tekerrür eder.

Yazık olur o vakit çekilen bunca acıya.

Sonuçta, Türkiye olarak kaybettiklerimizle kalırız.

Önceki ve Sonraki Yazılar