Mustafa Ülkü Caner

Mustafa Ülkü Caner

Abdülhamid’in Mirası’ymış! Hadi ordan!

15-20 yıl kadar önce Münih’te ikamet eden Avusturya vatandaşı Osmanlı prensesi Leyla  ve yanında bir kaç kişi Osmanlı Hanedanı’nın  miras işleri ile ilgili danışmak üzere bana gelmişlerdi.
Bir de Hamburglu Osmanlı prensi Rainer varmış.
Avukat olarak büyük iş tabii…
Büyük miras davası (!)
Ama öteki tarafta Atatürk, Cumhuriyet, Vatan vardı…
Ben onlara hanedanın çöküşünü, yeni bir Cumhuriyet’inin kuruluşunu, vs. anlatırken onların gözünün duvarda asılı kocaman Atatürk resmine kayışını ve zenginlik hayallerinin sönüşünü yüzlerinden okumak bir hoştu.
Son dönem iktidarlarının Abdülhamid hayranlığı şaka gibi ama çok acı da olsa aç- gözlü mirasçıların bu yüzsüzlüklerine cesaret verdiği aşikâr.
Memleketi harabe haline getiren saltanatın mirasçıları Cumhuriyet sayesinde ayağa kalkan ülkemizden hisse talep etme yüzsüzlüğü ve cesaretini verenlere daha çok kızıyorum aslında.
“Sözde mirasçıların” bu tip davalarla hiç bir şey elde edemeyecekleri belli…
Deniyorlar yine de…
Onlar yokluyorlar!
Bazıları da bu yüzsüzlüğe çanak tutuyor.
Farz edelim ki onlar mirasçı.
Pekâlâ, Osmanlı Hanedanı zaten batık ve borçlu bir terekeden ibaretti.
Şu andaki ülkemizin 2-3 katı büyüklüğündeki toprakların kaybından kaynaklanan ve ayrıca genç Cumhuriyetin yıllarca ödediği dış borçların miktarı onların talep ettiğinden çok daha fazla olduğu tartışmasızdır.
İşin siyasi ve sosyal ayıp olması gerçeği bir yana…
Mirasçılar 2.Abdülhamid’in borçlarından da sorumlu olmaz mı?
Sadece onun mu?
Tüm Osmanlı hanedan üyeleri mirasçıları aynı konumda!
Dava açılmış sonunda demek ki…
Maalesef “Sultan II. Abdülhamid’in 7 bin 756 tapu kaydından oluşan miras davasında yaklaşık 100 hissedarın paylarına düşen miktarın bilirkişi vasıtasıyla hesaplanmasına “karar verilmiş.
Kaybedilen toprakların bedelini, çarçur edilen hazine nedeniyle kaybettiklerimizden onun mirasçıları da sorumlu olmaz mı?
Sanki sıradan bir veraset davası…
Akıl durması sadece siyasette değil, yargıda da yaşandığının göstergesidir bu.
Ama hangi akıl  ile?
Hangi mantıkla?
Davayı açanlar hadi neyse de!
Ya davadaki diğer ilgililer neyin kafasını yaşıyor?
Ama gerçi;
Abdülhamid’in iflas dönemini Atatürk’ün milli kurtuluş ve kalkınma  dönemi  ile bağdaştırıp eşdeğer gören, İsmet İnönü’yü Atatürk’ün katili olduğu gibi seviyesiz iftiralarda bulunabilen kimi politikacıların olduğu bir ülke haline gelince böyle davaların açılabilmesi normal olsa gerek.
Yalan, dolan iftiralar ile Atatürkçü olunmaz!
Ama iyi bir Abdülhamitçi olabilirsiniz!

Önceki ve Sonraki Yazılar