Mustafa Ülkü Caner

Mustafa Ülkü Caner

Diyanet ve fetva

Diyanet İşleri Başkanlığı Anayasal bir kurum olarak özel bir öneme sahiptir.
Anayasa’nın 136. Maddesi der ki: “Genel idare içinde yer alan Diyanet İşleri Başkanlığı, lâiklik ilkesi doğrultusunda, bütün siyasî görüş ve düşünüşlerin dışında kalarak ve milletçe dayanışma ve bütünleşmeyi amaç edinerek, özel kanununda gösterilen görevleri yerine getirir.”
Aynı şekilde, 633 numaralı  Diyanet İşleri Başkanlığı kuruluş ve görevleri hakkında Kanun’a göre;
“Madde 1 – İslam Dininin inançları, ibadet ve ahlak esasları ile ilgili işleri yürütmek, din konusunda toplumu aydınlatmak ve ibadet yerlerini yönetmek üzere; Başbakanlığa bağlı Diyanet İşleri Başkanlığı kurulmuştur.”
Yani, Diyanet İşleri Başkanlığı önce bir idari yapıdır.
Yani bildiğiniz, tapu memuru, öğretmen, polis, vs. gibi atanan memurlardan oluşur.
Keza, Din İşleri Yüksek Kurulu üyeleri de atanan maaşlı, eğitimli ve uzman üniversite mezunu görevlilerdir.
Öyle, son zamanlarda yaratılmak istenen algı gibi, gizemli, mistik ve hukuk üstü tanrısal bir yapı değildir!
Toplumsal olayları düzenleyici bir yargı veya karar organı değildir!
Yani Diyanet işleri Başkanlığı toplumda uyulması zorunlu, müeyyideli görüş (fetva) veremez.
En iyi ihtimalle dini konularda çağdaş ve modern yaşama uygun, evrensel insan haklarına aykırı olmayan yorumlar yapabilir.
Diyanet, şunu yap, bunu yapma diyemez.
“Fetva” veremez!
Çünkü toplumda yerleşmiş anlamı itibarı ile fetvaya uymamak mümkün değildir.
Uymaz isen cezası vardır.
Bu göz ardı edilemez!
Gerçi sadece “görüş” olarak kabul edilen “fetva”lar da vardır.
Ancak kim bir fetvanın masum bir görüş mü, uyulması zorunlu emir mi olduğunu belirleyecek?
Böyle bir makam mı var Cumhuriyet’imizde?
Bildiğimiz kadarıyla 1924 de Atatürk liderliğinde TBMM bu makamı, halifeliği, yok etmişti!
Böyle keyfiyet ve belirsizlik çağdaş hukuk devletlerinde olamaz.
Ama din bezirgânlığını siyasetinin temeli gibi ele alan zihniyet bu gerçeği hiç bir zaman kabul etmemişti.
Şimdi de kendisini halife veya Cumhuriyet öncesi fetva veren zamane fetvacılar yerine koyan birileri varsa, onlar anayasal suç işliyor sayılmazlar mı?
İç huzur ve barışı riske etmeyi bile göze alarak mevcut Anayasa’yı zorlamaya, belki de ihlal etmeye çabalayanlara izin verilecek mi?
İlgili Kanunda Diyanet işleri Başkanlığı’nın görevleri sayılmıştır.
Google’da sorun hemen döker madde madde kanuni görevlerini.
Bunların arasında “fetva vermek” yoktur! Olamaz da zaten.
Zira “fetva”  kuramı masum ve müeyyidesiz bir görüş olmaktan uzaktır.
Kanunsuz bir görevi de siyasi kararla icra edemez.
Buna kim yeltenirse, anayasal bir suç işleyen örgüt durumuna düşer.
Siyasi tercih olarak bunu birileri Anayasa’ya rağmen bunu isteyebilir.
Düşünce özgürlüğü diyelim!
Başbakan Yardımcısı ve hükümet sözcüsü Bekir Bozdağ Anayasa’nın 136.maddesi ile ilgili Uzlaşma Komisyonun çalışmalarında sıkıntısı olduğunu açıklamıştı:
“... Yani laikliğin izin verdiği kadar din anlatımına, laikliğin izin verdiği kadar hizmete izin veren yapı var.
Bu müdahaleci bir laiklik anlayışıdır, doğru bir şey değildir.’’
Tabi bu anlayıştaki Bekir Bozdağ’ın şunu söylemesi de gayet “normal”:
“Diyanet’in fetva verirken uygulayacağı tek kanun Allah’ın kanunlarıdır.”
Olur mu, Bekir Bozdağ?
Diyanet İşleri Başkanlığı’nın dini konularda görüş ve yorum bildirirken esas ve dikkate alacağı temeller sadece Anayasa ve yasalar ve evrensel hukuk kurallarıdır!
Zaten kendileri  ayarı, hiç ummadığı yerden gördü:
Başbakan Binali Yıldırım “Medeni Kanun” var, dedi!

Önceki ve Sonraki Yazılar