Alacağın tahsiline engel olmak suçtur

Kamu alacaklarının tahsili için ayrı bir kanunumuz vardır:
6183 sayılı Amme Alacaklarının Tahsil Usulü Hakkında Kanun…
Bu kanun, kamu alacaklarının ne suretle takip ve tahsil edileceğine ilişkin ayrıntılı düzenlemeler getirmesinin yanında birtakım suç tiplerine de özel olarak yer vermiştir.
Düzenlenen bu suç tiplerinden biri de kamu borçlularının, borcun tahsiline engel olmalarıdır.
Kanuna göre, kamu alacağının tahsili için hakkında takip muamelelerine başlanan borçlu, kısmen veya tamamen tahsile engel olmak veya tahsili zorlaştırmak maksadıyla mallarından bir kısmını veya tamamını,
-Mülkünden çıkararak, telef ederek yahut değerden düşürerek gerçek surette;
-Gizleyerek, kaçırarak, muvazaa yoluyla başkasının uhdesine geçirerek veya aslı olmayan borçlar ikrar ederek yahut alındılar vererek gerçeğe aykırı surette varlığını yok eder veya azaltır ve geri kalan mallar borcu karşılamaya yetmezse altı aydan üç yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır.

Anlaşılacağı üzere kanun koyucu, kamu borçlularının, borçlarını ödememeleri durumunda cebri takibata ilişkin hükümler getirmenin yanı sıra, mal kaçırmak veya sair suretlerle, takip muamelelerine başlanılmasından sonra cebri takibe engel olmayı ve bu şekilde tahsilatın önüne geçmeyi de suç olarak düzenlemiştir.
Kamu alacaklarının sonuçta Hazine’yi fonladığı ve bu şekilde kamu hizmetlerinin etkin ve verimli olarak yerine getirilmesi sağlandığına göre, borçluların Hazine’yi zarara uğratmaya dönük bu yöndeki faaliyetlerinin cezaya tâbi olması hiç şüphe yok ki hukuka uygundur.
Tahsile engel olmanın suç olması ise kanunda açık olarak bir şarta bağlanmıştır:
“Kamu alacağının tahsili için takibe başlanılmış olması…”
Daha açık bir anlatımla, eğer borçlular, tahsile engel olmak amacıyla kanunda düzenlenen eylemlere girişecek olsalar bile, bu eylemlerin, cebri takibata başlanmasından sonra icra edilmesi gerekir.
Aksi hâlde, yani cebri takibata başlanılmasından önce yukarıda sayılan eylemler gerçekleştirilirse, suçun oluşması söz konusu olmayacaktır.
Elbette cebri takibata engel olmaya dönük olmayacak şekilde, yani suç işleme kastı olmadan, sahip olunan menkul ya da gayrimenkul mallar üzerinde tasarrufta bulunulması da bu suçun kapsamına girmeyecektir.
Bu suç, alacaklı amme idaresinin o mahaldeki en büyük memurunun ihbarı üzerine
Cumhuriyet Savcılığı tarafından takip olunur.
Kanuna göre, bu suçun bir tüzel kişilik bünyesinde işlenmesi durumunda, ceza, muameleyi yapmış olanlar hakkında hükmolunur.
Bu sebeple, doğrudan tüzel kişiliğin kanuni temsilcisi hakkında soruşturma yapılması yerine, savcılık tarafından, fiili icra edenin kim olduğu, ortaklardan veya çalı şanlardan birinin olup olmadığı araştırılarak tespit edilmek ve fail buna göre tespit edilmek durumundadır.
Ancak uygulamada çoğunlukla fiili icra edenler yerine doğrudan tüzel kişiliğin kanuni temsilcileri hakkında suç duyurunda bulunulmaktadır.
Savcılık makamlarınca da yine kanuni temsilciler hakkında suç soruşturması ve kovuşturması yapılması yoluna gidilmektedir.
Ancak bu durum son derece yanlış bir uygulamadır.
Zira bu durumda suç ve cezada şahsilik ilkesi ihlâl edilmiş, fiili icra eden yerine kanuni temsilci cezalandırılmış olacaktır.
Kanuni temsilciler hakkında, somut olaya göre, Türk Ceza Kanunu’nda düzenlenen iştirak hükümleri (azmettirme gibi) saklı kalmak kaydıyla, failin, yani eylemi
icra edenin kim olduğunun tespit edilmesi, doğrudan kanuni temsilciler hakkında dava açılması yoluna gidilmemesi gerekir.

Önceki ve Sonraki Yazılar