Ömer Adıgüzel
Mustafa Kemal
10 Kasım saat 09.05’i gösterdiğinde hep açık alanda, ya bir sokağın başında ya bir caddenin köşesinde ya da Kızılay’ın tam ortasında olmak isterim. Büyük önderin tüm milletçe anma anına ve bir dakikalık “saygı sessizliğinde” önümü ilikleyip bekleyenlerle birlikte olmak, bu anlara tanık olmak hüzün ile birlikte büyük bir gurur verir.
Dünyanın başka bir yerinde kurucusuna, varlık nedenine gönülden ve isteyerek bir anma gününe ve saatine tanık olunamaz. Anıtkabir Türkiye’nin her yerinden gelen binlerce kişi ile dolup taşar. Bir insan seline ulaşır ziyaretçi sayısı.
Mustafa Kemal unutulamaz, unutturulamaz. Her geçen gün Mustafa Kemal’e ve bıraktığı tüm değerlere daha fazla sahip çıkıldığına tanık olmak ayrı bir gururdur.
Kiğılı Mağazasının kısa anma filmi dersin özünü verir. “ Kopmuş düğmelerinizi getirin ücretsiz dikelim, 10 Kasım’da önümüzü birlikte ilikleyelim…” Teşekkürler Kiğılı.
Özellikle böyle anlarda Mustafa Kemal odaklı kitapları okumak ayrı bir güzellik katar insana.
Bu kitaplardan birinin ilk sayfalarında M. Kemal imzalı şu tümceler karşılar sizi: “…Beni görmek demek mutlaka yüzümü görmek değildir. Benim fikirlerimi, benim duygularımı anlıyorsanız, bu kafidir…”
Sonra Anıtkabir’deki insan seline bir daha bakarsınız ve onun fikirlerini, duygularını anlayanların ve sahip çıkanların güçlü adımlarını görürsünüz.
“Selanik’te dünyaya geldi.
Pembe boyalı ev…
İkinci kattaki ocaklı odada doğdu…”
diye başlar okuduğunuz kitabın ilk tümceleri.
Sonra “Vefatından neredeyse bir asır sonra, hiç tanışmadığı, hiç görmediği insanların bedenine imzasını atan bir başka lider yok…” diye devam eder kitabın son sayfaları ve
“…Her 10 Kasım’da yeniden doğuyor…” vurgusunu yapar başka bir tümce ve “…dünya durdukça sonsöz değil bir önsöz…” olduğunun altı çizilerek “…MUSTAFA KEMAL İLELEBET PAYİDARDIR…” yazar.
Yılmaz Özdil o büyük insanı anlamanın en güzel tümcelerini Kırmızı Kedi yayınları arasında onun imzasıyla başlatır: M. Kemal.
Başka ne söylenebilir?