Ömer Adıgüzel
Oya Adıyaman’ın oyuna ilişkin görüşleri
14 Temmuz 2019 tarihli Yurt Gazetesi’nde köşe komşum Sayın Oya Adıyaman’ın yazısı, Mili Eğitim Bakanlığı tarafından yapılan ve Türkiye genelinde 4’üncü ve 8’inci sınıf öğrencilerine yönelik olarak yapılan Akademik Becerilerin İzlenmesi ve Değerlendirilmesi (ABİDE) eğitim araştırmasını değerlendirmeyi içermektedir. Adıyaman, yazısında pek çoğuna katıldığım önemli saptamalar yapıyor ve her ülkenin kendine özgü bir sistemi geliştirmesi odağında görüşlerini paylaşıyor.
Milli Eğitim Bakanlığı tarafından yapılan analizin sonuçları elbette pek çok açıdan değerlendirilmelidir. Ancak pek çok kültürel ve bilimsel çalışma gibi bu rapor da eğitimde yapmaya, yaşamaya dayalı öğrenme anlayışının önemini vurgulamaktadır ve sistemin bu yönde evrilmesi gerektiğini söylemektedir.
Sayın Adıyaman’ın yazısında belirttiği yorumların geneline katılmakla birlikte, yazının son kısmında yer alan “oyun” hakkındaki görüşlerinin ne yazık ki yazarın görüş ve yorumlarını gölgede bıraktığını düşünüyorum. Adıyaman yazısında "…2023 vizyonu ile beraber hayatımıza girecek olan yaparak yaşayarak öğrenme modeli ne kadar başarılı olabilir" sorusunu sorduktan sonra oyuna ilişkin şu düşüncelere yer veriyor:
“…Oyun çocukların hayatında elbette çok önemlidir. Ama okullar oyun oynama merkezleri değildir. Çocukların bilgi-beceri kazanacakları, toplum içinde yaşamayı öğrenecekleri ve eğitim alacakları alanlardır. Oyun ile öğretmek bir tekniktir ve her derste kullanılır. Okullar oyun oynayarak eğlenceli hale gelmez. Bilgiyi öğrenirken uyguladığınız teknikle eğlenceli hale gelir. Hem öğrenirler, hem eğlenirler. Bu kadar oyunun üzerinde duruyorsanız her mahalleye çocukların korkusuzca oynayacağı kocaman parklar yapabilirsiniz. Eğitimdeki başarısızlık suratımıza tokat gibi çarparken biz hâlâ teneffüsleri 10 dakikadan 15 dakikaya çıkarmakla zaman kaybediyorsak hepimize geçmiş olsun…”
Öncelikle belirtmek gerekir ki yaşantılara dayalı öğrenmenin en önemli adreslerinden biri oyundur. Oyunlar söylenilenin tam tersine okulların tam da merkezlerinde yer almalı, her okul aynı zamanda bir oyun oynama merkezi olmalıdır. Çocukların teneffüslere çıkarken ve derslere girerkenki hallerine bakarsanız, bu fark rahatlıkla görülür. Ünlü oyun ve drama eğitimcisi HarrietFinlay-Johnson’un oyun ve dramatizasyon odaklı çalışmasında anlattığı bir yaşantı bu açıdan oldukça önemlidir. Öğrenciler bahçede oynarlarken havanın soğuk olması nedeniyle sınıfa çağıran öğretmene bir öğrencinin verdiği yanıt, bugün oyun ve drama anlayışının gelişmesine bir yönüyle başlangıç oluşturmuştur. Öğrencinin “Keşke bahçede oynadığımız oyunları sınıfta da oynayabilsek.” sözlerine“Neden olmasın?” diyen öğretmenin bu uygulaması, bahçe ve sınıf içini oyunlar açısından eşit hale getirerek bugün oyunla öğrenme ve drama anlayışının gelişmesine önemli bir katkıda bulunur.
Eğitim sistemimizde yer gök oyun üzerine kurulmalıdır. Okullar en önemli oyun merkezleri olmalıdırlar. Oyunlar çocukların en doğal dilidir ve onlarla en iyi iletişim oyunlar yoluyla kurulabilir. Tüm araştırmalar da bunu göstermektedir. Oyunlar sadece çocuklara yönelik bir etkinlik midir? Elbette hayır. Halk oyunları, olimpiyat oyunları, bilgisayar oyunları, boş zaman oyunları gibi bir sınıflandırmaya dikkat edildiğinde oyunların yetişkinlerin de her anında olduğu görülür.
TV’lerde yarışma odaklı programların da oyunlardan oluştuğu görülür. Bir yetişkin kahvesinde de oyun oynayan pek çok yetişkine rastlanır. Üstelik herkes oynadığı oyuna konsantre olmuştur. Çünkü oyun ciddiye alınması gereken bir etkinliktir.
Oyunların amaç ve yararlarını burada tekrar tekrar yazmanın bir anlamı elbette yok. Ancak Oya Adıyaman’ın belirttiği bu paragraftaki “çocukların bilgi-beceri kazanacakları, toplum içinde yaşamayı öğrenecekleri ve eğitim alacakları alanlar” olarak tanımladığı okullardan oyunlar asla uzak tutulmamalıdır. Çünkü oyunlar sözü edilen amaçları yerine getirecek tüm özelliklere sahiptir. Sayın Adıyaman’ın sözünü ettiği becerileri öğretmenin ve toplum içinde yaşamayı öğrenmenin en önemli araçlarından biri oyundur. Oyun kapsamlı bir etkinliktir. Amaç, mekân, koşullar ve zamana göre önemli değişkenlikler gösterir. Bu nedenle oyun yalnızca bir öğrenme tekniği olarak adlandırılamaz. Oyun yoluyla öğrenme de bir teknik değil, bir yaklaşım, bir eğitim anlayışıdır.
Sayın Adıyaman’ın da belirttiği gibi her mahalleye oyun parkları yapmak da önemlidir. Ancak okulların tüm iç ve dış mekânları da oyun parkları gibi olmalıdır. Örnek verilen Finlandiya’nın okul bahçelerine dikkat edildiğinde,tümeğitim anlayışının oyun odaklı olduğu görülür. Oyun Finlandiyaiçin de çok ciddi bir kavramdır. İyi bir öğretmen, sınıf içinde ve dışında uygulanabilecek yüzlerce oyunu bilmeli, bunları öğretecek düzeyde olmalıdır.
“Eğitimdeki başarısızlık suratımıza tokat gibi çarparken biz hâlâ teneffüsleri 10 dakikadan 15 dakikaya çıkarmakla zaman kaybediyorsak hepimize geçmiş olsun…” tümcesine ise katılmak mümkün değildir. Milli Eğitim Bakanlığı’nın son zamanlarda aldığı en önemli kararlardan biri, teneffüslerin 15 dakikaya çıkartılmasıdır. Eğer okul bahçeleri bu kapsamda bir donanıma kavuşturulursa bu kararı desteklemek gerekir. Yeterli süre ve yerde oyun oynayan bir çocuğun akademik başarı ile birlikte pek çok gelişim alanına daha kolay ve hızlı ulaştığı görülür.
Yaşamın kendisi oyundur. Oyun, tüm insanların en doğal dilidir ve eğitimin her anı oyun ile dolu dolu olmalıdır. Bugün eğitim, öğretmenlerin tek taraflı monoloğuna dönük yapılıyor ve hâlâ bilgilerin ezbere dayalı aktarımı anlayışından kurtulamıyorsa, bu durum oyun gibi etkileşimli ve yaşantılara dayalı öğrenme yöntem ve anlayışlarının işe vurulamamasından kaynaklanmaktadır.