SÖYLEMEK YETMEZ BAZEN

DR. ONUR AKBAŞ

 

İnsan, insan olmasının en ayırt edici özelliği olan anlatma edimini gerekleştirme adına her çağda farklı yollara, yöntemlere ve öğretilere başvurmuştur. Hem felsefi hem de edebi bir kavram olan retoriği, insanın bu engellenemez arzusunun doğurduğu bu eylemin biçiminin teori alanı olarak görmek mümkündür. Diğer tarafta ise anlama, anlatma ve anlaşılma kıskacında bu mücadelesini imgelerle resmeden aynı varlığın ifade metodolojisi olan poetikayı görürüz. Hepsi “anlatmak” fiilinin etrafında şekillenmiştir. Anlamak, anlatmaktan sonra gelir. Hatta diyebiliriz ki “anlama”nın varoluşsal nedeni “anlatmak”tır. Biri olmadan öbürü gerçekleşmez. Üstelik bu sadece insan merkezli düşünüldüğünde değil evrenin neden sonuç matematiğinde de saklı olan gerçektir. Doğa/canlılar, normalin dışında seyreden devinimleri ile anormal müdahalelere karşı tepki verirler. Makine, yolunda gitmeyen bir şeyleri haber vermek için normalin dışında ses ve işleyişe girer.

Anlama durumu bütün bu yukarıdaki anlatma eyleminde sonra doğar. Anlatma bir olaysa; anlama olgu ya da durumdur, çoğu zaman. Anlamanın modern düzeyi aydınlanmadır. Bu, artık anlatmanın nesnesi olan şey hakkında sadece zihinsel değil, hayatı bütünü ile hatta bütün tarihselliği ile içine alan bir sürecin hem tanığı hem de faili olma aşamasıdır. Önce kendimizi sonra karşımızdakini bu seviyeye getirme adına en önemli şey hadiseler karşısında vakarımızdan ödün vermeden dönüşürken dönüştürmek gereklidir.  Sınırları evrensel ve içinde bulunduğumuz lokal yasalarla belirlenmiş düzen dışına çıkmadan ama bildiğimiz, öğrendiğimiz, üzerine kafa yorduğumuz, bazen uğrunda geceleri uykularımızı kaçırdığımız, hakkımız olmayan ithamlara maruz bırakıldığımız  şeyi söylemek yetmez. Anlatma azmi ve kararlılığı içinde olmalıyız. Hasta vatanın başını okşayan Namık Kemaller, Mehmet Emin Yurdakullar epik haykırışlarla yapmalıyız bunu. Ya da Mustafa Kemaller, İsmet İnönüler, Kazım Karabekirler, Fevzi Çakmaklar, gibi yeri geldiğinde bir ercesine yeri geldiğinde satranç başında bekleyen bir oyun kurucu pozisyonunda yapmalıyız.  Yeri geldiğinde bir Kubilay kararlığında, Sütçü İmam maneviyatında, Nazım Hikmet, Fazıl Hüsnü, Arif Nihat Asya duyuşu ve Mehmet Akif Ersoy düşünüşünde, Şerife Bacı uykusunda ve o kutlu uykuda hayatta kalan kız çocuğu uyanışında anlatmalıyız.

Bütün bu duyuş ve düşünüşlerin selamı ile YURT’a ve yurttaşlara söylerken anlatma çabası içinde ve anlama ve anlaşılma umuduyla merhaba.

Önceki ve Sonraki Yazılar