S. Ersu Hızır

S. Ersu Hızır

BOP ve 15 Temmuz

Laik Demokratik Türkiye Cumhuriyetine karşı yapılan en kanlı darbe girişimi olan 15 Temmuz darbe girişiminin üzerinden iki ay geçti. Darbenin iki faili Fetö ve liderinin ikamet ettiği ABD.

ABD’nin Kuzey Afrika,  Güney Asya,  Ortadoğu ve Türkiye’yi içerisine alacak şekilde kendi hâkimiyetini geliştirmek için 1995 yılında “The Greater Middle East” adıyla kamuoyuna açıkladığı kısa adı Büyük Ortadoğu Projesi ile 15 Temmuz darbe girişimini birlikte değerlendirmek gerekir.

Amerikan Devlet Başkanı Bush 2003 yılı başlarında Ortadoğu da barışın tesisi ve demokrasiye geçilebilmesi için yapılması gerekenleri anlatırken Büyük Ortadoğu Projesini uygulayacaklarını belirtmiştir. Aynı yıl Ağustos ayında ABD Ulusal Güvenlik Danışmanı Rice, BOP kapsamında 22 ülkenin yeniden yapılandırılacağını sınırların buna göre düzenleneceğini belirtmiştir. ABD Dışişleri Bakanı Powell değişik zamanlarda yaptığı açıklamaları ile İslam coğrafyasında siyasi değişimlerin olacağının altını çizmiştir.

Bölgedeki Kitle İmha Silahlarının kontrol edilmesi, üretiminin ve yaygınlaştırılmasının engellenmesi adı ile başlatılan ABD İngiltere Fransa, Almanya’nın önderliğinde önce Irak’ın toprak bütünlüğüne yapılan saldırı ve bugün gelinen kaotik durum. Fanatik aşırı dinci grupların yine bu ülkelerce desteklenmesi, DAESH, ISIS vb. silahlı sözde İslami terör örgütlerinin oluşturulması, bölgede ki dini, etnik, mezhep ayrılıklarının derinleştirilmesi ve çatışmaların başlatılarak körüklenmesi. Libya’ya yapılan askeri müdahale ve Kaddafi’nin devrilmesi bu ülkede benzer mezhep çatışmalarının başlatılması. Suriye’de rejime karşı ayaklanmanın örgütlenmesi etnik, din ve mezhep ayrılıklarının derinleştirilip, iç savaşın başlatılması. Bunlar 2003 yılından itibaren Ortadoğu’ya barış, demokrasi, huzur getirme adı altında emperyalist ülkelerce yapılanlar.

Bugün milyonlarca insan ülkelerinden göç etmek zorunda bırakılarak demografik yapı zorla değiştirilmeye çalışılıyor. Binlerce insan çatışmalarda ölmüş, on binlerce insan sakat kalmış, kentler harap olmuş, tarihi eserler, kütüphaneler talan edilmiş. İnsanlık adına yaşanan bunca trajediyi görmezden gelip, aradan geçen on yılda olanları yok sayarak hala barış huzur getirmekten bahseden başta ABD olmak üzere diğer emperyalist ülkelerin amaçlarını biliyoruz.

Bölgedeki enerji kaynaklarını ve ulaşım yollarının denetimini ele geçirmek, yer altında bulunan stratejik madenlere el koyarak başkalarının eline geçmesini önlemek. Mustafa Kemal Atatürk önderliğinde ulusal kurutuluş savaşı ile ülkesini işgalden kurtaran Türk milleti olarak emperyalist ülkelerin çıkarları için neler yaptıklarını, yerli işbirlikçilerini nasıl kullandıklarını, yeri geldiğinde atom bombası dahi kullanabileceklerini biliyoruz. Başkalarının zenginliklerini zorla el koyarak zenginleşenler, ülkelerinden uzakta patlayan bombaları, yitirilen canları kayıtsız izleyenlerin vicdandan, huzurdan, barıştan, kardeşlikten konuşmaya hakları olmamalıdır.

ABD Temsilciler Meclisi Dış İlişkiler Komitesi ‘nin Şubat 2016’ da düzenlediği Türkiye konulu toplantıda alt komisyonu başkanı Cumhuriyetçi milletvekili Dana Rohrabacher’de bir konuşma yaptı. Hendek kazma, yollara barikat kurma, güvenlik kuvvetlerine yapılan silahlı saldırıları görmezden gelerek Güneydoğu’da başlatılan operasyonlara değindiği konuşmasın da “ Kürtlere karşı son eylemler, askeri adımları temel alan şiddet içerici bir stratejiye yönelindiğini gösteriyor. Daha barışçıl bir bölge oluşturmamızın, ülkenize barış getirmenin yolu bu değil” diyerek, hükümetin politikasını eleştirirken Türkiye’nin iç işlerine karışacaklarının sinyalini de veriyordu.

15 Temmuz öncesi Fransa’nın Türkiye’deki konsolosluk faaliyetlerini durdurması, ABD ve Almanya’nın bugünlerde benzer uygulamalara girişmesi Türkiye’nin güvenli olmadığı teröre açık ülke olduğu yalnızlaştırma çabalarının bir parçası değil mi? Amerikan büyükelçisinin ülkemize yönelik son günlerdeki açıklamaları on yıllar önce hazırlanan planın uygulamaya konabilmesi için yapılan manevralardan biri değil mi?

24 Ekim 2003’te düzenlenen ‘Büyük Ortadoğu ve NATO’ adlı toplantıda ABD NATO Konseyi Daimi üyesi Burns, sunduğu raporda Ortadoğu’da NATO’nun daha fazla ittifak ülke ile yer alması gerektiğini, daha güçlü konuşlanmasının zorunluluğunu belirtmiştir. Yakın zamanda İsrail’in Türkiye’nin muvafakati ile NATO’ya girmesi bu stratejinin uygulanmasıdır.

Birkaç gün önce ABD’de Temsilciler Meclisi, Dış İlişkiler Daimi Komitesi, Avrupa, Asya ve Yükselen Tehditler Alt Komitesi Başkanı Cumhuriyetçi Milletvekili Dana Rohrabacher “ 15 Temmuz Darbe Girişiminden Sonra Türkiye” konulu bir toplantı düzenledi. Bu toplantıya son gün FETÖ mensubu bir kişinin konuşmacı olarak dâhil edilmesi ABD’nin başarısız darbe girişimi sonrası bu konudaki faaliyetlerini durdurmadığı, fırsat kolladığı, ülkemizin önlenemez durumlarla karşılaşmaması için, T. C. Hükümeti ve Dışişleri Bakanlığının bu konuda rehavete kapılmaksızın daha etkin çaba göstermesinin zorunluluğunu bir kez daha gözler önüne serdi.

Meclis başkanımızın da bugünleri gören, “Tam Bağımsız Türkiye” sloganları ile “6. Filoya Hayır” diyen devrimci öğrencilere karşı yapılan saldırılar karşısındaki o günkü tavrını yeniden değerlendirmesini öneriyor, yitirdiğimiz sinema sanatçımız Tarık Akan’a rahmet yakınlarına başsağlığı diliyorum. İyi pazarlar.  

 

Önceki ve Sonraki Yazılar