Süleyman Karan

Süleyman Karan

Hafıza Sokağı’na duygularla ve önyargıyla girilirse çıkılamaz!

Dünyada pek fazla örneği olmayan bir parti Cumhuriyet Halk Partisi... Kurucu parti olmasının yanı sıra, bir kitle partisi özelliğini koruyor, bunun yanı sıra içinde farklı görüşlerden politik yapıları barındırıyor. Bu sebeple analiz edilmesi güç bir siyasi yapı... Böyle partilerde değişim, siyasi açıdan çok zorlu bir süreç ve pek çok yol kazası yaratma ihtimali de var.

Herkes CHP’yi dizayn etme peşinde!

CHP, kurucu parti olma özelliği sebebiyle, AKP'nin sürekli hedef tahtasında... İhvan esintili geleneksel muhafazakar AKP, rejimle hesaplaşmasını CHP üzerinden yapıyor. Devlet Bahçeli’nin MHP’si için CHP, ‘devletçi’ geleneğinden dolayı bir rakip, aynı zamanda merkez solda konumlanması ve bazı bazı sol kemalist söylemleri öne çıkarması sebebiyle de düşmanlaştırılan bir parti... Artık ufalanmış merkez sağ partiler açısından ise CHP ideolojik açıdan eleştirilse de, merkez sağ seçmenin oy vermeyi tercih ettiği bir parti... Dikkat ederseniz, özellikle Ege'deki oy potansiyeli, geçmişte Demokrat Parti ve Adalet Partisi’ne oy verenler... Yani CHP’nin aldığı yüzde 25’lik oyun hiç de azımsanamayacak bir bölümü merkez sağ seçmenden geliyor.
CHP, yine kurucu parti sıfatıyla hep eleştirilmesi gereken bir parti oldu HDP için... Bunun temelinde kurucu kadroların Fransız usulü üniter devlet tercihi yatıyor. Tarihsel bağlamdan çıkartılıp gündelik olaylara bağlamak gibi ‘akıldışı’ eleştirileri tercih ediyor HDP’lilerin ‘milliyetçi’ kanadı... Bunun yanı sıra CHP’ye don biçme işini üstlenmek gibi saçma bir takıntıları da var. CHP’nin parti programını değiştirmesi gerektiğini söyleyenlerden tutun da, bu partinin varlığını anlamsız kılacak dönüşümleri talep edenlere kadar...

Hayalerim, aşkım ve serzeniş!

Ulusalcılar, bir başka yandan saldırıyor, onlara göre de CHP yeterince milliyetçi ve anti-emperyalist değil. CHP ‘sağa savrulmuş’... Bu tayfanın Vatan Partisi cenahı ise, “Bu kurucu partiden ne kadar oy çalabilirim?” mantığıyla sabah akşam saldırıyor. Bunu yaparken, AKP’ye kendi cürmü ölçeğinde payanda olmayı da ihmal etmeden! Sosyalistlerin de eleştiri oklarından hiçbir zaman kurtulamayan bir parti CHP... Sanki siyasi programında devrim ya da proletarya diktatörlüğü yer alıyor da, parti yönetimi reformist bir yol izliyormuşçasına, abuk sabuk bir eleştiri salvosu bir de soldan geliyor. Garip olan şu ki, gerek soldan gerek sağdan gelen eleştirilerin birlişteği bir nokta var; tam bir saçmalığa denk düşüyor: CHP, CHP gibi davranmıyor!

Temel ilkeler ve merkez parti

CHP’nin ambleminde altı okun neyi temsil ettiğine mi bakmıyorlar, yoksa seçmenin sosyokültürel, sosyopolitik eğilimlerini mi hesaba katmıyorlar, her ne yapıyorlarsa yapıyorlar ve bu eleştiriyi yapıyorlar. Kısaca altı oku hatırlatalım, sonra da kuruluşundan bu yana CHP’nin bu ilkeleri ne oranda değiştirdiğine bakalım. Ki bu ilkeler malumunuz Türkiye Cumhuriyeti’nin kurucu ilkeleri ve CHP de oyunu bu ilkelere sahip çıkma vasfıyla alıyor. Kuruluşundan bugüne gelirken CHP, altı ilkeden milliyetçiliği sürece uygun biçimde esneten, bazen gereğinden fazla abartan bir parti çizgisi izledi. Laiklik ilkesinde özellikle son 10 yılda tavizler verdiği söylenebilir, ama bunu temel bir kırmızı çizgi olarak benimsemeye devam ettiği aşikar. Parti yönetimi devletçilik, küresel ekonomi sürecinde kadükleştiği için tüm dünyadaki merkez soldan farklı bir şey yapmayıp, serbest piyasa ekonomisine yöneldi. Cumhuriyetçilik zaten partinin kuruluş felsefesi, bunda herhangi bir oynama yok ve zaten AKP ve Saadet Partisi dışında hemen herkes de bu ilkeye canı gönülden bağlı... Devrimciliğe gelince.. Bu devrimcilikten anlaşılması gereken; erki padişahtan alıp halka vermek, yani cumhuriyet devrimi, yoksa sosyalist devrim falan değil!

Kafasına göre don biçenler

Şimdi tüm bunları göz önüne aldığımızda, yapılan eleştirilerin biraz şizofrenik olduğu da ortaya çıkmıyor mu? Ve CHP’den özellikle Kürt siyaseti ve sosyalistlerin beklentisinin saçma olduğunu söyelemek abartı mı? Üniter bir devlet kurmuş ve komşularla barış içinde yaşama politikası benimsemiş bir parti, Suriye’nin bölünmesinde gözünü kapatıp ‘Biji Rojava’ der mi hiç? Bu coğrafyada burjuva demokrasisi hedefiyle ilk cumhuriyeti kuran kadroların mirasına sahip çıkan bir partinin, proletarya diktatörlüğü kurmak gibi bir hedefi olacak değil ya!

Bunlar neden anlattım? Özellikle Adalet Yürüyüşü’nden bu yana, bu şizofrenik eleştirilerden bıkkınlık geldiğinden.. CHP, az sosyal demokrat vurgulu, serbest piyasayla sosyal devleti bir araya getirmeye çalışan, üniter devleti savunan, Batı demokrasisi standartlarını hedefleyen, oyunun bir bölümünü merkez sağ, bir bölümünü merkez sol, bir bölümünü Aleviler’den alan, kurucu parti olmasını yanı sıra bugün AKP iktidarının otoriter, profaşist yönetimine karşı muhalefet yapan bir merkez partisidir. Yani Adalet Kurultayı’nı eleştirirken, buna göre eleştirmek gerekir. Hafıza Sokağı’nda her kesimin demokratik haklarını savunmayı hedeflediğinde, cımbızla çeker gibi bir şeyleri alıp, “Vay Erdal Eren ile Mustafa Pehlivanoğlu aynı karede! Nasıl bir faşist ile Eren aynı yere konur?” demeden önce, o panoda yazan şeyi, yani Türkiye’yi bugüne getiren faşist 12 Eylül darbesine yönelik bir eleştiriyi görmemek biraz saçmalamak ya da artniyetli olmak demektir. Tümüyle sokağı gezince bir demokrasi cephesi tasarımını görmek çok mu zor?

Cephenin en önemli bileşeni

CHP’yi koşar adım gittiğimiz faşizme karşı demokrasi blokunun en geniş tabana sahip oluşumu olarak görmek dışında her türlü beklenti biraz zeka sorunu taşımıyor mu? Demokrasi cephesi, adı üstünde, farklılıklarla bir arada olmak değil mi? İsa’ya da, Musa’ya da yaranmak zorunda değil hiçbir oluşum... Ortak müştereklerde birleşmek dışında bir seçeneği olmayanların, ortak müştereklerini sadeleştirmesi dışında başka bir seçeneği yoktur. O sebeple, herkes kendi programına bakmalı, ortak program ise laik, demokratik bir hukuk devleti olmalı... Gerisi mi? Hele bir gerisi gelsin de!.. Ondan sonra herkes diğerini gönül rahatlığıyla eleştirsin...

Önceki ve Sonraki Yazılar