Süleyman Karan

Süleyman Karan

Şaşı bak şaşır deklarasyonu!..

Her şeyden önce, şu anlı şanlı, her akşam ekrana çıkıp, birbirinin sözünü kese kese bol bol konuşan kanaat önderlerinin ne kadar gabi olabildikleri bir kez daha kanıtlanmış oldu. Sözde ana medya diye geçinen CNNTürk, NTV, HaberTürk kanallarındaki tartışma programlarında, yandaşı ve muhalifi tüm kanaat önderleri, İslam İşbirliği Teşkilatı’nın İstanbul toplantısının, organize edilmesinden sonuç bildirgesine kadar her türlü övgüyü abarta abarta yapmak konusunda birbirleriyle yarıştı. Bu arada Suudi Arabistan, Mısır ve Birleşik Arap Emirlikleri’nin ‘dostlar alışverişte görsün’ tarzı dü- şük seviyeli katılımına kısaca değinip, yine övgüler düzmeye devam ettiler. Övgü düzülen sonuç bildirgesinin sadece rövanşist ve fos kabadayı bir içeriğe sahip olduğuna ise kimse değinmedi. Kudüs gibi binlerce yıldır uğruna yüzbinlerce insanın katledildiği, üç ibrahimi dinin birbirine üstünlük sağlamak için katliamlar yaptığı bir kenti, bir kez daha tek taraflı sahiplenmeyi hedefleyen bir bildirgeydi oysa ki ortaya çıkan. Yani ‘ABD, Batı Kudüs’u İsrail’in baş- kenti kabul ettiyse, biz de ona inat Doğu Kudüs’ü Filistin Devleti’nin başkenti olarak kabul ediyoruz’ gibisinden, basit, çözümsüzlüğü artıracak ve aslında bu siyasi coğrafyada hiçbir şeyi değiştirmeyecek bir çıkıştı hepsi o... Daha doğrusu bu bile değilmiş, ki bunu yeni öğreniyoruz. Zira bu pek havalı toplantı- yı organize edenler, sonuç bildirgesinin İngilizce çevirisine dikkat bile etmemiş.

Seviyesizliği çevirince...

Gelelim meseleye... Sonuç bildirgesinin Türkçe metniyle İngilizce metni birebir aynı değil. Çeviri hatası ise yenir yutulur cinsinden değil, zira Doğu Kudüs’ü Filistin Devleti’nin başkenti olarak tanımak yerine, herkesi Doğu Kudüs’ü Filistin’in başkenti olarak tanımaya çağırıyor. Özetle İngilizce metinde, İslam İşbirliği Teşkilatı, Doğu Kudüs’ü başkent olarak falan tanımamış oluyor!

T24 haber sitesinden Yalçın Doğan bu komediyi ortaya çıkaran kişi... Doğan’ın yayınlanan köşeyazısında, bildirinin İngilizce metninde ‘Doğu Kudüs’ün Filistin devletinin başkenti olarak tanındığı’na dair herhangi bir ifade yer almadığı belirtilip, iki metindeki ifade farklılıkları bulunduğu iddiasını alıntılarla ortaya konuyor.

Have are you, ne var yu?

İstanbul Deklarasyonu’nun İngilizce metnine bakıldığında, İİT Olağanüstü Zirvesi’nin sonuç bildirgesinin 6. maddesinde, şu ifadelere yer veriliyor: "Filistin halkının özgürce yaşama talebinin bir sonucu olarak 1988’de Cezayir’de kurulan Filistin Devleti’ni tanımamış devletlere, bu hayati adımı atma çağrısında bulunuyoruz. Filistin Devleti’nin tanınması, son yaşanan olayların ışığında ortak aklı ve adaleti egemen kılmak adına dengeye ulaşmak için elzem hale gelmiştir. Filistin Devleti’ni tanıdığımızı tekrarlarken, bütün dünyayı Doğu Kudüs’ü Filistin Devleti’nin işgal altındaki başkenti olarak tanımaya davet ediyoruz.”

Bildirinin Dışişleri Bakanlığı’nın sitesinde yer alan Türkçe metninde ise aynı maddeyle ilgili olarak şu ifadeler yer alıyor: “1988 yılında ilan edilen ve Filistin halkının hür yaşama iradesinin eseri olan Filistin Devleti’ni henüz tanımamış tüm ülkelere, vuku bulan gelişmeler ışığında artık bölgede aklıselimi ve adaleti ayakta tutacak bir dengenin sağlanabilmesi bakımından zaruri hale gelen bu önemli adımı atmaları ve derhal Filistin Devleti’ni tanımaları çağrısında bulunuyoruz. Başkenti Doğu Kudüs olan Filistin Devleti’ni tanıdığımızı teyit ediyor, tüm dünyayı Doğu Kudüs’ü Filistin Devleti’nin işgal altındaki başkenti olarak tanımaya davet ediyoruz."

Baştan sona sakat bir mantık

Şimdi bırakalım bu çeviri rezaletini bir yana, gelelim Doğu Kudüs’ün Filistin Devleti’nin resmi baş- kenti olarak tanınmasının nasıl sakat bir mantık taşıdığına... Cuma günü Lübnan ve İran’dan gelen iki açıklama, İİT’nin bu kararıyla, İsrail’in ekmeğine yağ sürdüğünü iddia ediyordu. Sebebi de, bu kararla öncelikle İsrail Devleti resmen tanınmış olmakla kalmıyor aynı zamanda süreç içerisinde Batı Kudüs’ün de onun başkenti olarak tannımasının yolu açılıyor bu yorumlara göre.

Tabii burada İran ve Şii Blok’un İsrail’i tanımamakta direnmesinin ayrı bir saçmalık olduğunu da belirtmek gerek. Ama en büyük hata, üç ibrahimi din arasındaki nefret söyleminin ve egemenlik kurma isteğinin bu toprakları galebe çalıyor olması. Ve yine İİT’nin asıl derdinin Filistin halkı değil, Kudüs’te islamın egemenliğini kurmak olduğu... Yani aslında siyonizmin derdi neyse, İİT’nin derdi de o sonucu çıkıyor.

İnsanlığın en büyük belası

Oysa ki, tarihin de onlarca kez gösterdiği gibi, Kudüs kimseye yar olmayacak bir kent. O kentte üç ibrahimi dinin olduğu kadar insanlığın tüm bileşenlerinin de hakkı var, öylesine dünyaya mal olmuş bir kent. Bu kente göz diken, onu askeri güç- le, diplomatik canbazlıkla ele geçirmeye çalışan herkes, hem kendi canına hem de tüm insanlığın canına kast etmiş oluyor.

Haçlı Şövalyeleri’nin, Eyyubi ordularının hayaliyle hareket eden siyonistler de, evanjelist hıristiyanlar da, İhvancı islam yayılmacılığı da Kudüs konusunda aslında aynı zihniyete sahip. Bin yıl öncesinin kininden kurtulamamış bu zihniyetler, aslına bakarsanız başta Filistin ve Ortadoğu halkları olmak üzere tüm insanlığın en büyük belası...

Önceki ve Sonraki Yazılar