Süleyman Karan

Süleyman Karan

‘Sosyoloji’yi keşfeden geriden aydının iflası

Bıktırıcı uzunlukta yazı yazıp, fırsat bulduğu her toplantıda, bir buçuk yüzyıl öncesinde yazılmış kitaplardan bolca alıntı çeken, bir küçük topluluk içinde tribünlere oynayan ‘aydınlar’, yine bir şeyler keşfeder oldu. Bu ülkenin sosyolojisi buymuş!.. Ne kadar şahane değil mi? “Haftada yedi gün vardır” deyip, “Ne güzel tespit yaptım” demek gibi bir şey olsa gerek… Yani adam gibi tahlil yapacaklarsa eğer, “Ben bir halt bilmiyorum, ezberlediğim nakaratı yıllardır tekrarlıyorum” deseler daha isabetli bir analiz olmaz mıydı?

Peki kardeşim, sen aydın değil miydin veyahut belli meyhanelerde ve belli panellerde dolanıp duran kanaat önderi?.. Düne kadar o ıkına sıkına yazdıkların, o janjanlı ve tekrar ettiğin sade suya tirit analizlerine ne oldu? Alıntı kastıra kastıra insanları çileden çıkartan, toplantılarda bir söz aldın mı, ilginç bir laf söyleme telaşıyla millete sıkıntıdan isilik çıkartan hallerin neydi? Ve hâlâ aynı sıkıcılık, aynı bönlük ve aynı ezberle, bu kez de buldumcuk olmuş halde, yine aynı analizleri yapmayacak mısın? O ezber tekkelerinden çıkıp da arada bir sokağa karışmak yerine, yine üç-beş kişiye aynı tatsız sakızı çiğnemeyecek misin? Her zamanki gibi yine bunlar olacak… Biz Yeni Türkiye’nin sözde münevverleriyle, dandik kanaat önderleriyle, taş kafalı akademisyenleriyle dalga geçiyoruz ya, her seferinde tiksiniyoruz ya, aslında kendi mahallemizin meczuplarına da artık aynı şeyi yapmak şart oldu.

Tekkelerin çok bilmişleri

Seçimler öncesinde ya hiçbir siyasi faaliyete katılmayıp, sokağa çıkmayıp, tek bir eylemde yer almayan veyahut bazı ‘sen, ben, bizim oğlan’ sivil inisiyatiflerinde yer alan bu ilginç sosyokültürel grup, analiz yiyip analiz bırakarak, bir ay üzerinde tartıştıkları Türkçesi bozuk, müthiş sıkıcı bildirilere imza atmayı, yine ‘sen, ben, bizim oğlan’ panelleri düzenlemeyi bir siyasi faaliyet olarak yerine getirip, “Ne kadar iyiyiz, ne kadar güzeliz, ne kadar zekiyiz” diye birbirini pohpohlamıştı.

“Müslüm Baba” deyince halka mı indin?

Bunlar çeşit çeşit… En göze çarpan dört cinsini ele alacağım burada…

İlki liberalimsi solumsu aydın gibi görünen şey… Bundan 20 yıl önce de Müslüm Gürses’i, Orhan Gencebay’ı keşfetmişlerdi ki, o zaman artık varoşun gençleri yavaştan arabeskten sıkılmaya başlamıştı bile… Bunlardan ‘durum analizi’ yapan, Birikim’in kalıntısı tipler böyle çok şeyler yazıp çizdi, Beyoğlu’nun entel barlarında oturup, diğer aydınların halka neden inemediğini anlatıp durdu. İyice zevzek olanları, bir kez pavyona gidip, bu maceralarını bir kahramanlık türküsü gibi anlattı. Yine birkaçı birkaç kez mahalle kahvesinde oturup, kendince halkın nabzını tuttu. O sırada kıraathane ahalisi de bunları tekme tokat dövmemek için kendini tutuyordu. Sözleri bir yana, tipleri bile dayak yemek için fevkalade uygun, sevimsiz ve ikiyüzlü oldukları için.. Bunlardan bir bölümü Radikal ve Yeni Yüzyıl gibi ana medyanın ‘farklı’ gazetelerine kapak atıp, birkaç bin fan edindi. Hepsi Perihan Mağden’i taklit etti ve tabii ki birer birer silindi.

Proleterlerin sakallı ukalası

Bir diğer cins aydınımsı, hiç değişmemeyi bir maharet sayan bir toplulukta tribüne oynadı, oynuyor. Bunların en önemli özelliği, kıldan tüyden fark yaratmak! Yani utanmasa Prometheus’a farklı yorum getirip, bir bölünme yaratmak için sotada bekleyen bir tür paranoyak. İki cümlede bir ‘sınıf, proleterya, öncü’ dedin mi, tamam… Ama işin ilginci bunların hepsi de bunu yapıyor ve her biri ayrı bir fraksiyonda!.. Farkları ayrıntılarda gizli, ayrıntıları ise bir onlar bir de müritleri ciddiye alıyor. Zaten başka kimsenin de umurunda değiller. Bunların had safhadaki örneği sanırım Yalçın Küçük olmalı… Ve o ‘bilinçsizlik akışı’ üslubuyla yazdığı yazıları dikkate alan üç-beş bin kişi de hâlâ var. Bunların en büyük politik eylemleri panel, 1 Mayıs’ta reklam çalışması ve haftada bir işçi sınıfının ne yapması gerektiğini emir kipiyle belirten bildiriler yazmak. Aman unutmadan, bir de bunlar bağırarak, durduk yere niye, niçin yükseldikleri belli olmadan konuşmalarıyla ünlü… Halk adına konuşup, halkın bu kadar uyuz olduğu az tip olsa gerek.

Çaya çorbaya illa ki etnisite

Şimdi sırada son 40 yılın özenti aydınımsı tiplemesi var… Büyük bir bölümü, solda yer edinemeyince küsüp ‘süper etnolog’ oluverdi. Kürt siyaseti ve medyası da bunları bir şey sanıp, baştacı etti. İçlerinde her türlü kişisel hırsı barındıran bu tipler, kısa sürede bu tribünün amigosu oldu ve zaten zor bir mücadele olan etnik özgürlük mücadelesini geniş kesimlerden yalıtlamak için her türlü saçma sapanlığı, agresyonu yapmayı kendinde hak gördü. Kendileri sivrilirken, o siyasete hâlâ zarar veriyorlar. Aynı zamanda da fırsat bulurlarsa milletvekili olmak için birbirlerini itekliyorlar. Bu egomanyaklarla Kürt siyasetini karıştırmamak gerektiğini anlatmak için dilimizde tüy biterken, bir de bunların kuyrukçularından ‘faşist’ damgası yiyoruz ki, bu da işin eğlenceli kısmı. Aslında hemen hepsi, nefret ettikleri Aydınlık tayfasının tersten karbon kopyası… Aklıma gelen bir-iki örnek vereyim: Veysi Sarısözen ve İrfan Aktan…

Güvenlikçi komplo teorisyenleri

Sabah akşam dünyanın her yerinde Türkiye’ye komplo kurulduğu saplantısında olan, her türlü düşük fikirli ve çağın gerisinde kalmış solundan sağına geniş bir yelpazeye yayılan bir kesime gelelim… Haftada en az iki komplo yumurtlamadılar mı, fena şekilde kabızlık çekiyorlar. Yumurtladıkları komplolar tutmadığında ise yeni bir komplo zırvasıyla ortalığı pisletiyorlar. Kimisi Avrasyacı, kimisi İrancı, kimisi kendini Atatürkçü diye yutturan bu güruhun gerçeklikle herhangi bir bağı uzun zamandır yok. Psikiyatrlara bıraksanız, doğrudan sert ilaç tedavisi uygulayacakları bu ‘gözü dönmüş’ sözde aydınlar, her zaman haklı olduklarını düşünüyor ve çok garip biçimde iktidarı ve devleti yönlendirdikleri hezeyanıyla yaşıyor. Apartman yöneticisi olamayan emekli albay ve generaller bunların yayın organlarında yazılar yazıyor. Yüzde 0.23 oy aldıklarında bile seçimin galibi olduklarını ilan etmekte bir beis görmüyorlar. En tipik örneklerini Aydınlık’ın, bir bölümünü de Sözcü’nün kıyısında köşesinde görmeniz mümkün. Saçma oldukları için bazen ekranlara da çıkartılıyorlar, ‘al sana bir deli, izle izleyebildiğin kadar’ rating hesabıyla…

Önceki ve Sonraki Yazılar