T. Murat Demirbaş

T. Murat Demirbaş

MİLLİ DEVLETİN OLMAZSA OLMAZI: TİYATRO

Milli kültürün iki dayanak noktası tarih ve dil birliğidir. Tarih bilinci ortak geçmişi işaret ettiği gibi geleceği birlikte yaratma eğilimini de içinde taşır. Dramatik açıdan bakarsak ortak hikâyemiz milli karakterimizin ayrıntılarını verir. Kültür birikimimiz yalnızca nesnel tarihle sınırlı değildir. Masallardan mitlere, oyunlardan söylencelere, törenlerden türkülere kadar ciddi bir duygu ve soyutlamanın katkısı ile ancak tamamlanabilir. Tarih bilinci, işte bu birikimi hem doğru algılamaktan hem de derinliğini kavramaktan geçiyor. Doğru kavranmaz ise Mustafa Kemal Atatürk’ün Ankara’daki Türk Tarih Kurumu’nun duvarında yazan sözündeki yanlışa düşülebilir: “Tarih yazmak tarih yapmak kadar mühimdir. Yazan, yapana sadık kalmazsa değişmeyen hakikat bir gün insanlığı şaşırtacak bir mahiyette tezahür edebilir.”

Bir milletin hem birbiri ile hem de diğer kültürlerle iletişimini sağlayan en önemli araç “dil”dir. Dil yalnızca ifadenin soyutlaşmış hali değil; yaratıcı birikimin taşıyıcısı olarak da milli duruşun en önemli enstrümanıdır. İşte sanat, hem bu yaratıcılığın hem de duruşun tüm karakteristik özelliklerini taşır.

SAHNE SANATLARI

Görsel, işitsel, yazınsal tüm sanatların kavşak noktası ise sahne sanatlarıdır. Sahne sanatları mimariden resme, müzikten şiire tüm sanatları içinde barındırır. Başka bir deyişle söylersek sahne sanatlarının yararlanmadığı bir sanat formu yoktur. Bu yüzden de bir milletin yaratıcılıkta geldiği noktayı ve duyuştaki derinliğini en iyi orda bulursunuz. Tiyatroda dramatik metinle başlayan (-ki metnin olmadığı tiyatral çalışmalarda bile geçerli) bu süreç, tarihsel birikimin tüm izlerini taşıdığı gibi dekordan kostüme, müzikten ışığa, danstan giysi tasarımına kadar bir ifade bütünlüğünü ve gelişmişlik düzeyini de işaret eder.

Dünyanın tüm bağımsız milli devletlerinin aynı zamanda tiyatrosunun da gelişmiş olduğuna şaşmamak gerek. Rus Tiyatrosu’ndan Çin Tiyatrosu’na, Alman Tiyatrosu’ndan İngiliz Tiyatrosu’na kadar hepsi kendine özgü duyuş ve tavır özelliklerini barındırır. Dünya klasiği sayılan pek çok eser farklı ulusların tiyatrosunda kendine özgü üslup ve dramaturgi ile sahnelenir. Oyunculuk yaklaşımından reji yorumuna kadar bir üslup yaratabilmeyi başarmış ulusal tiyatrolar uygar ülkeler içinde en gelişmiş kültürel birikimi de temsil ederler.

MUHTEŞEM TÜRK TİYATROSU

Türk Tiyatrosu da bu anlamda hiç de yabana atılmayacak bir birikime sahiptir. Cumhuriyet Devrimi ile birlikte özellikle Konservatuarların kurulması ve bölgelerde tiyatro çalışmalarına hız verilmesi sayesinde kısa sürede çok değerli aktörler, aktrisler, yönetmenler yetişmiştir. Dünya ölçeğinde yazarlarımız yetişmiş ve dünya sahnelerinde Türk oyunları da oynanmaya başlamıştır. Yaratıcılık ve artistik değer açısından hiç de aşağı kalmayan ve kendine özgü biçim ve uygulamaları olan Türk Tiyatrosu’nun en büyük eksiği alt yapı ve istihdam koşullarının yeterince güçlendirilmemesi ile birlikte bütçe olanaklarından verimli bir şekilde yararlandırılmıyor olması ile ilgilidir.

Geldiğimiz noktayı yeterli bulmayan çevrelerin eleştirilerini de bazı sorular sorarak yanıtlayabiliriz:

Cumhuriyet tarihi boyunca 5441 sayılı Devlet Tiyatroları’nın kuruluş yasası dışında tek bir tiyatro yasası çıkarılmış mıdır? Ödenekli tiyatro kurumlarının bütçelerini bile dahil etsek yukarıda sözünü ettiğimiz ülke tiyatrolarına ayrılan bütçelere hiç yaklaşılabilmiş midir?

Büyükşehirlerin bir kısmını dışarda tutarak ülkemizde tiyatro yoğunluğunun haritasını çıkartacak olursak nasıl bir boşlukla karşılaşırız? Dünyada seyirci sayılarının nüfusa oranlanarak belirlendiğini düşünürsek ülkemizde %3’ün üzerine hiç çıkılmış mıdır?

Dolayısıyla gerekli ilgi, destek ve özeni görememiş bir Türk Tiyatrosu’nun tüm bunlara rağmen çok değerli yazarları, aktörleri, aktristleri ve hatta son dönemlerde rejisörleri yetiştirdiğini görmezden gelemeyiz.

Eğitimden sağlığa, ulaşımdan tarıma kadar her bir alanın dönem dönem planlanarak kaynaklarının geliştirilmesi sağlanmakla birlikte Cumhuriyet tarihi boyunca Mustafa Kemal Atatürk’ün çizdiği vizyon dışında tiyatro alanında planlı bir kalkınmaya gidilmemiştir. Özellikle ödenekli tiyatroların dışında kalan tiyatro hareketi neredeyse hiç ele alınmamış ve her yıl bir kez verilen nakdi yardımın dışında kendi kaderlerine terk edilmiştir.

Her şeye rağmen özel tiyatrolar kendi beceri ve başarılarıyla etkin hale gelince görülmüştür ki Türk Tiyatrosu’nun amiral gemisi günümüzde artık özel tiyatrolardır. Dolayısıyla bugün artık tüm tiyatro alanını hesaba katan ve önümüzdeki on yılları planlayacak bir tiyatro yasası çıkarmak zorunluluktur.

Bugün pandemi nedeniyle tiyatroların bir takım haklı talepleri bu koşulları atlatmak açısından düşünülse de sorunu kabul edip uzun süreçte çözmek için esas yapılması gereken tüm tiyatro alanı bir yasa ile güvence altına alınmalıdır. Böylece her yıl özel tiyatrolara yapılan nakdi yardımla yasak savıcı bakıştan kurtulmanın da önü açılır. Peki bu yasanın içeriği ve işlevi nasıl olması sorusuna ne yanıt verilecektir. Anahtar cümle şudur: Devlet tiyatroları adeta özel tiyatro gibi, özel tiyatrolar da adeta Devlet tiyatrosu gibi planlanmalıdır.

CUMHURİYET DEVRİMLERİ VE TİYATRO

Kemalist Devrimin tamamlanması programında güzel sanatların ne kadar önemli olduğunu anlamak için devrimin ilk yıllarına bakmak yeterlidir. Güzel Sanatların içinde özellikle tiyatro ve opera yukarıda anlattığımız gibi tüm sanatların düzeyini taşıyabildiği gibi propaganda gücü açısından da inanılmaz bir etkiye sahiptir. İçinden geçtiğimiz bu zorlu dönemlerde topyekün bir duruşu inşa sürecinde siyasetin ve örgütlenmenin elindeki en büyük güç tüm devrimci olanaklarıyla sahne sanatlarında mevcuttur.

Bağımsızlık Savaşı vermek, yalnızca askeri ve stratejik mücadele ile değil; o askeri ve stratejik mücadeleyi yaratan kültürel derinlik, güçlü bir manevi kimlik,yaratıcı estetik düzey ve coşkulu bir dil ile mümkün olabilir.

Bugün yerli ve milli değerlere saldıran kültürel aşağılama kampanyasının arkasında bir milletin özgüvenini yok ederek bağımsızlığına yönelik sinsi bir stratejik savaş yatmaktadır. Bu stratejik ve psikolojik savaşta ise ulusun kültürel bir ifadesi olarak sanat ve özellikle tiyatro en çarpıcı silahlardan biridir. Milli Devletin küreselleşmeci ve emperyalist saldırılar karşısında verdiği savaşta olmazsa olmaz aracı, milli politikalar açısından bir araç olarak tiyatro, sanatçı açısından ise yaratıcı özgürlüğünün amacı olarak yine tiyatrodur.

Önceki ve Sonraki Yazılar