Tarımda Seferberlik ve Çifte Krizden Çıkış

Covit-19 hastalığı tarımda ciddi bir seferberliğin gerekli olduğunu bize duyurdu. Dahası amacımız günü kurtarmak ve covit-19 krizi yatıştıktan sonra aynı yolda devam etmek mi? Yoksa çok daha köklü değişikliklere mi ihtiyaç var?  


Covit-19 ile birlikte tarımda kriz içinde kriz yaşıyoruz. İlk kriz tarım sisteminin içinde bulunduğu ekonomik ve ekolojik krizdir. Virüs hastalığı sadece ülkemizde değil bütün dünyada tarımın içinde bulunduğu bu krizi bize daha iyi gösterdi. Ancak şu anda hastalığın doğurduğu; tarımı etkileyen yeni bir kriz ve yeni sorunlar da var. Bu sorunlardan bazılarına değinelim. 


Tarımsal üretim gezici tarım işçilerine çok bağımlı ve işçilerin üretim alanlarına gelmesi ve barınması çok problemli. Örneğin şimdi, çay hasadı için Gürcistan’dan işçiler gelemiyorlar. Bu konuda acilen bir şeyler yapılmalı. Dahası birçok üründe çiftçi kazanç sağlayıp sağlayamayacağını bilemiyor ve tarlasını boş bırakabilir. Oysa buğday, pirinç, bitkisel yağlar başta olmak üzere birçok üründe eskisi gibi ithalat yapabileceğimiz kesin değil. 


Bu durumlarda yapılması gereken tarımsal destekleri en çoğa çıkarmak. Ziraat Mühendisleri Odası genel başkanı Baki Remzi Suiçmez “derhal tarımsal üretim seferberliği ilan edilmeli” diyor. Başkanın da söylediği gibi covit-19 salgınına karşı açıklanan “ekonomik istikrar kalkanında” tarıma yer verilmedi. Şu anlarda çiftçilerimiz ekime gidiyor. Eğer çiftçi yeterince desteklenmezse ve kazanç sağlayamayacağını düşünürse toprağın bir kısmı boş kalacaktır. Son yirmi yılda çiftçilerimiz 3,5 milyon hektar toprağı ekmekten vazgeçti. Zaman iyice daralıyor. 2020 yılı tarımsal destekleri henüz ödenmedi. Hatta 2019 yılı destekleri bile tam olarak ödenmiş değil. Aslında var olan tarım destekleri sistemi gerek çiftçileri korumak gerekse de agroekolojik bir dönüşümü gerçekleştirmek açısından oldukça sorunlu. Ancak on beş yirmi günde daha etkili bir destekleme politikasının hemen hazırlanabileceğini ve kabul edileceğini düşünmek çok zor. Bu nedenle var olan şekliyle hemen 2019 ve 2020 destekleri ödenmeli. Ayrıca 2006 yılında çıkan tarım kanunun, tarımsal desteklerin Türkiye’nin gayrisafi milli hasılasının %1’inden az olamayacağını öngördüğünü biliyoruz. Kanun çıktığından beri bu hiçbir yıl sağlanmadı. Ortalama olarak kanunun öngördüğünün yarısı dağıtılıyor. Bu derhal iki misline çıkarılmalı. Çiftçinin kredi, elektrik, SGK borçları ertelenmeli. Faizleri kaldırılmalı. Çaykur, ET ve Süt Kurumu, Toprak Mahsülleri Ofisi gibi kurumlar ciddi destekleme alımı yapacağını ilan etmeli. Yoksa bu yıl tarımsal üretim başımızı çok ağrıtacak.  


Endüstriyel tarım çiftçilerin az kazanmasına hatta zarar etmesine yol açıyor. Çevreyi, gıdaları kirletiyor. Kısacası tarımda hem ekonomik hem de ekolojik kriz içindeyiz. Var olan tarım politikaları, destekleme politikaları bu kriz içinde dönüp durmamıza yol açıyor. Bu nedenle tarım politikaları bu krizden çıkışa da yardımcı olmalıdır. Tarım ve Orman Bakanlığının bu kısır döngüden çıkacak bir vizyonu yok. Belediyelerimiz de şimdi giderek artan oranda tarım alanına destek olmaya başladılar.  Şüphesiz belediyelerden hemen yarın agroekolojik tarım ve alternatif gıda ağlarının kurulmasını sağlamasını beklemiyoruz.

Bu bir geçiş süreci istemektedir. Ancak sürekli bugünü kurtarmak modunda kalınırsa endüstriyel tarımın ve hâkim pazarlama sisteminin krizinden hiçbir zaman kurtulamayacağız. Bu nedenle bugünden başlayarak belediyeler tarımda yarının temellerini atmaya başlamalıdır. Örneğin belediyeler agroekolojik üretim yapan çiftçilerden ürünlerini, makul fiyatlardan örneğin piyasadaki endüstriyel ürünlerin fiyatının üzerinde, organik pazar fiyatlarının altında satın alarak yoksullara dağıtabilirler veya personelinin yemeklerinde kullanabilirler. Tarım kimyasalları kullanmamaları yeterli olmalı, organik sertifika zorunlu olmamalıdır. Bu üreticilerin satışta ciddi sorunları var. İzmir’de bir organik mandarin üreticimiz üretiminin küçük bir kısmını gıda gruplarına sattıktan sonra geri kalanını tüccarlara sıradan konvansiyonel ürün fiyatından satmak zorunda kalıyor. Alıcı en ufak bir leke olan meyveleri olduğu gibi ağaçta bırakıyor. Bunlar dökülüyor ve yerlerde çürüyor. Bunlar satın alınabilseydi bu tarz bir üretim desteklenmiş olurdu. Gene belediye gıda grupları için uygun depo sağlayabilir. Agroekolojik tarım uygulamalarının yayılması için köylüden köylüye yaklaşımını kullanarak çalışmalar yapabilir. Bu örnekler çok arttırılabilir. Bu tür politikalar geleceğe ertelenmemeli. Yoksa tarım krizinden çiftçileri ve tüketicileri hiç kurtaramayız. Karşılaştığımız kriz çifte kriz. Her ikisine karşı da mücadele etmeliyiz. Çıkış var.       
 

Önceki ve Sonraki Yazılar