Belediyeler tarım ilaçları kalıntı analiz laboratuvarları kurmalı

Ülkemizde tarım ürünlerindeki tarım ilaçları kalıntıları çok ciddi bir sorun. Bunların çok çeşitli hastalıklara neden olduğu biliniyor.

Bu konuda yapılmış araştırmalar tehlikeli sinyaller vermektedir. Örneğin Gıda Mühendisi Dr. Bülent Şık ve çalışma arkadaşları tarafından Akdeniz Üniversitesi Gıda Güvenliği ve Tarımsal Araştırmalar Merkezi’nde yapılan araştırma sonuçlarına göre 2013 ve 2014 yıllarında semt pazarlarından tesadüfi olarak toplanan ve en çok tüketilen domates, biber, hıyar, kabak, patlıcan, portakal ve çilek gibi sebze ve meyveler laboratuvarda pestisit (tarımsal ilaç) analizine tabi tutulmuş ve maksimum kalıntı limitlerini aşan gıdaların oranı % 25 olarak bulunmuştur. Maksimum kalıntı limiti yasal olarak kesinlikle tüketilmeyecek düzeyde kalıntının varlığıdır. Bu düzeyin altında da tarım ilacı kalıntısı zararlıdır, ancak yasal olarak böyle tarım ürünleri tüketilebilir. En iyisi bütün ürünlerin sıfır kalıntı içermesidir. Tarım ve Orman Bakanlığı yaptığı denetim çalışmalarında yasal limitleri aşan pestisit kalıntılı gıda maddelerinin %1-2 oranında olduğunu açıklıyordu. Bu duruma göre Türkiye’nin durumu ABD ve Avrupa Birliği ülkelerinden daha iyi. Buna inanmak oldukça güç.

Ülkemizde sebze ve meyvelerde tarım ilaçları kalıntısı sorununa karşı olumlu bir şeyler yapmak ve yetkilileri uyarmak üzere bir araya gelen 48827 kişi ile bir imza kampanyasında bir araya gelmiştik.

Temel insan hakları kapsamında bulunan sağlıklı yaşam ve gıdaya ulaşma hakkı çerçevesinde bu metinde imzası bulunan 48827 vatandaş olarak halk sağlığı adına merkezi ve yerel yönetimlerden başta kalıntı analizlerini yapacak laboratuvarlar kurmak üzere bu alanda bazı önerilerde ve taleplerde bulunmuştuk.

Çiftçiler maksimum kalıntı limitlerini aştıklarında veya ruhsatsız tarım ilaçları kullandıklarında ceza yazma yetkisi il ve ilçe tarım ve orman müdürlüklerinde. Belediyeler bu konuda yetkisiz. Ancak bu durum belediyeleri laboratuvar kurma ve bunları etkili bir şekilde kullanmadan alıkoymamalı. Belediyeler öncelikle ceza yazma konusunda yetki almaya çalışmalı. Ancak bu sağlanana kadar yapacakları daha birçok şey var. Örneğin belediyeler durum tespiti için örneklemelere dayalı taramalar yaparak sorunun ne düzeyde olduğu ve hangi bölgelerdeki üretimlerde ve hangi ürünlerde sorunun daha ağır olduğu konusunda araştırmalar yapmalı. Bunların açıklanmasından çekinilmemeli. Sadece İstanbul, Ankara ve İzmir Büyükşehir Belediyeleri bu çalışmalara başlasa Türkiye çapında etkileri olacaktır.

Bu konuları Çiftçi Sendikaları Konfederasyonu başkanı Abdullah Aysu ile de görüştük. Bu konuda belediyelerin etkili olabileceğini düşünüyoruz. Örneğin belediyeler periyodik olarak daha geniş analizler yaparak kuralları çiğneyenleri isim listeleri olarak ilçe tarım ve orman müdürlüklerine göndererek önlem alması için baskı yapabilir. Diğer yandan ekolojik pazarlara, gıda gruplarına ürün veren çiftçilerin ürünlerini analiz ederek bu pazarların ve grupların koordinatörlerine bilgi verebilir. Böylelikle pozitif anlamda da bu laboratuvarlar kullanılabilir. En çok sorun olan bölgelerde ve en yoğun sorun görülen ürünlerde özel çalışmalar yapılarak sorunun hafifletilmesine çalışılabilir.

dönemde bu çalışmalar çiftçilerce olumsuz karşılanabilir. Ancak agroekolojik tekniklerin yayılması, ev yapımı ilaçların öğretilmesinde belediyeler etkili oldukça hem maliyetler düşecek hem de tüketiciler olduğu kadar çiftçilerin sağlığı da iyileşecektir. Marmaris’in köylerinde tarım ve orman ilçe müdürlüğünün ceza yazarak yaptığı bazı denetlemelerin sonunda çiftçilerin de bazı şeyleri öğrenerek memnun kaldıklarını görmüştük. Amaç ceza yazmak değil eğitmek olmalı. Çünkü çiftçi tarım ilacını çok daha az kullanabilir veya hiç kullanmayabilir. Bu gelirini arttıracak ve sağlığını koruyacaktır. Belediyeler bu konuda cesur olmalı. Halkın zehirlenmesine popülist endişelerle göz yummamalı. Bütün üreticilerin maksimum kalıntı limitinin altında üretim yapmalarının birkaç yıl içinde sağlanması gerekiyor.

Önceki ve Sonraki Yazılar