KORONA TARIMI VURMASIN DİYORSAK ÖNCE TARIM İŞÇİLERİ SORUNUNU ÇÖZELİM

Büyük bir mevsimlik tarım işçileri kitlesi bölge bölge seyahat ederek hasat, çapa vb. birçok işte çalışıyor (du). Onlarsız üretimin büyük bir darbe yiyeceği kesin. Bu işçilerin bugünkü koşullarda iş için gelip gelemeyecekleri bir soru işareti. Başka bir sorun da bu işçilerin toplumun en ezilen kesimlerinden olması ve yaşadıkları koşulların feci durumu. Gelseler bile bu koşullarda hastalığa yakalanma olasılıkları çok yüksek.

Alışılmış da olsa dayıbaşı veya elçiler denilen aracılar işçinin aldığı ücrete % 40’ına varan oranlarda el koyuyorlar. Bakanlıkların bu konuya buldukları çözüm ise bunları resmileştirmek. Örneğin tarım işçileri konusunda başbakanlık tarafından yayınlanan genelgenin 13. maddesinde bu aracılık işinin özel istihdam büroları veya İŞKUR’a kayıtlı tarım aracıları ile yapılmasının teşvik edileceği yazılmıştı. (Mevsimlik Tarım İşçileri Hakkında Başbakanlık Genelgesi http://www.basbakanlik.gov.tr/genelge_pdf/2017/2017-24931.pdf) Bu bir çözüm değildi. Bu konunun sendika veya dernek şeklinde işçilerin kendi kuruluşları tarafından halledilmesi gerektiği önerilebilir.

Tarım işçilerinin kaldığı geçici alanlardaki durumu oldukça vahim. Doğru dürüst bir tuvalet, içilebilecek sağlıklı su, elektrik olmayan yerler çoğunlukta. Sağlık hizmetleri perişan. 19 Nisan 2017’de Resmi Gazetede yayınlanan genelge valiliklerin sel tutmayan, elektriği, suyu, kanalizasyonu olan geçici yerleşim alanlarının oluşturulmasını öngörmüştür. Buralara sağlık hizmeti getirilmesi de bu genelgede yazılmış. Genelge böyle ama gerçek böyle mi? Ne yazık ki değil. Uludağ Tıp Fakültesinde öğretim üyesi olan Kayıhan Pala Bursa’da yaptıkları araştırmada bu genelgeye rağmen Bursa’da hiçbir geçici yerleşim alanında elektrik olmadığını, sonradan bazılarına elektrik geldiğini ama çadırlara elektrik alınamadığını, ikametgâh belgesi istenildiğini söylemişti. Pala sekiz yıldır sağlıklı su sağlanamadığını, Bursa’ya yılda 10 bin mevsimlik tarım işçisi geldiğini, ildeki geçici yerleşim alanları sorununun çözümü için 2017 fiyatları ile sadece 10 milyon TL’nın yeteceğini hesapladıklarını belirtmiş idi.

Bu konuda hiçbir önlem alınmazsa işçiler gelemeyebilirler ve tarımsal üretim büyük bir darbe yer. En iyi olasılıkla gelirlerse bu defa kaldıkları yerdeki koşullar nedeniyle hastalıktan büyük zarar görecekleri kesin. Öncelikle seyahatleri doğru dürüst otobüslerle sağlık koşulları gözetilerek sağlanmalı. İkinci olarak sağlıklı olarak konaklayabilecekleri yerler acilen düzenlenmeli. Merkezi yönetim bu konuda ne yapacak bilemiyoruz. Ciddi önlem almaz ise veya çok geç kalırsa tarımsal üretimde büyük bir sorun doğabilir. Yerel yönetimler, belediyeler bu konuda derhal harekete geçerse iyi olur sanırım.

Niye tarım işçilerine bu kadar bağımlı bir tarım sistemimiz var. Öncelikle gençler olmak üzere kırsaldan kentlere büyük bir göç oldu. Geride çoğu yaşlı az insan kaldı. Çünkü kırsal kesim eziliyor. Kırsala yeniden bir dönüşün planlanması lazım. Bunun ötesinde endüstriyel tarım ve var olan pazarlama sistemleri nedeniyle birçok bölgemizde çok az sayıda tür yetiştiriliyor. Buna tek ürün veya monokültür diyoruz. Malatya’da kayısı, Karadeniz’de çay veya fındık, Alaşehir’de üzüm gibi. Bunun yerine değişik zamanlarda işgücü isteyen çoklu ürün (polikültür) olmalı. Hatta aynı türde (örneğin bağ) farklı zamanlarda hasat edilen farklı çeşitler de yararlı olur. Gene bazı ürünler daha çok yetiştirilebilir ancak diğer ürünler ve hayvancılık da üretimde yer almalı. Böyle olursa yerel işgücü daha geniş bir zamana yayılarak daha yeterli hale gelecektir. Çoklu ürün hem çiftçi ailesinin beslenmesine katkı verir hem de yerel üretimin ve yerel tüketimin önünü açar. Bunlara karşılık kırsal kesimin en altında yer alan tarım işçilerinin toprak sahibi edilecekleri bir toprak reformuna da ihtiyacımız vardır. Onlar da bu yıpratıcı göçten kurtulurlar.

Önceki ve Sonraki Yazılar