Yerel çeşitler yönetmeliği neden hazırlandı?

Yerel Çeşitlerle ilgili 19 Ekim 2018 tarihli Resmi Gazetede yayınlanan “Yerel Çeşitlerin Kayıt Altına alınması, Üretilmesi ve Pazarlanmasına Dair Yönetmelik”  hakkında www.karasaban.net’te genişçe bir yazı yazmıştım.

     Bu yazıda bu yönetmeliğin; bunu hazırlayanlar bilinçli olarak düşünmemiş bile olsalar, hangi amaçları gerçekleştirmek üzere hazırlandığı konusunda düşüncelerimi ortaya koymaya çalışacağım. Bu yönetmeliğin de dayandığı 2006 yılında çıkan tohumculuk kanunun tohum şirketlerinin çıkarlarını öne aldığı bilinen bir gerçektir. Bu yasa ile çiftçinin yerel tohumluklarını veya bunlardan üretilen fideleri satması yasaklanmıştır. Bu yönetmelik de bu konuda bir değişiklik getirmemektedir. Bu yönetmelik çiftçi haklarına bir açılım getirmemiştir, ama yasayı aşan çok yeni kısıtlamalar da yoktur. Örneğin bu yönetmelik sonrası çiftçilerin kendi tohumluklarını kullanmasına veya takas etmesine bir kısıtlama gelmemiştir. Bu konularda bir değişiklik yoktur. Ancak yönetmeliğin tohum şirketlerinin hegemonyasına hizmet ettiği doğrudur. Asıl önemli hizmet başka bir alandadır.

     Tohum şirketleri yerel tohum çeşitlerinin kaybolmasını istemezler. Onların istedikleri bunları kendi çeşitlerinin ıslahında kullanmaktır. Bu onlar için hayati bir öneme sahiptir. Biyoçeşitliliği son derece dar olan ve çok geniş coğrafyalarda tarım kimyasallarının desteği ile yetiştirilebilen şirket tohumları, sık sık iklim, hastalık veya zararlılara karşı başarısız olmaktadır. Örneğin 1970’de ABD’de bir mantari hastalık (etmeni Helminthosporium Maydis) ülkenin güneyinde mısır ürününün yarısından fazlasını yok etmiştir. Latin Amerika ve Afrika’dan sağlanan, bu hastalığa dirençli genetik kaynaklarla problem çözülmüştü.  Benzer şekilde 1980 yılında ABD’de buğday üretimini büyük ölçüde ortadan kaldıran birçok hastalığa karşı J.R. Harlan tarafından Türkiye’de derlenen bir yerel buğday çeşidi ıslahta kullanılmış ve sorunu çözmüştür. Aksi takdirde ABD’de buğday üretimi belki de tümüyle yok olacaktı. Bu ise tohum şirketleri için bir ölümdür. Bu yerel çeşidin çok sayıda hastalığa karşı dirençli olduğu anlaşılmıştır. Bu çeşidin dirençli olduğu mantari hastalıklar Puccinia Striiformis, Tilletia caries ve T. Foetida’nın 25 ırkı, T. Controversa’nın 10 varyetesi, Urcocystis ve Fusarium’un bazı türleridir. (Navdanya International, The Law of Seed, www.navdanya.org/attachments/lawofseed.pdf)

Kısacası tohum şirketleri yerel tohumluklara muhtaçtır. Ancak onları sadece kendileri kullanmak isterler.  

     Türkiye tarım devrimine öncülük etmiş verimli hilal denilen bölgede Suriye, Irak, Filistin gibi diğer ülkelerle birlikte yer almaktadır. Türkiye özellikle buğday başta olmak üzere birçok türün ana vatanıdır. Hâlbuki örneğin Kuzey Amerika’nın endemik olan tek kültür bitkisi ayçiçeğidir. Başka bir endemik kültür bitkisi yoktur. Kuzey Amerika’ya bugün yetişen bütün kültür bitkileri diğer kıtalardan (Latin Amerika dâhil) gelmiştir. Örneğin soyanın ABD’ye gelmesi ve yayılması yüzyıllık bir olaydır. Ayrıca gelişmiş ülkelerde yerel çeşitlerin çok önemli bir kısmı yok olmuştur. Öte yandan Türkiye dâhil bütün ülkeler başka ülkelerin genetik kaynaklarına muhtaçtır, ancak gelişmiş ülkeler ve özellikle ABD ve Kanada bu açıdan çok daha sorunludur. Dünyanın genetik kaynaklarından bütün dünyanın yararlanmasında bir sorun yoktur. Türkiye de Latin Amerika’dan gelen domates, biber gibi ürünlerinden yararlanmıştır. Eleştirdiğimiz ve karşı olduğumuz birkaç tohum şirketinin bütün bu genetik kaynakların üzerine, fikri mülkiyet hakları dedikleri kavramlarla çökerek el koymalarıdır.

Gelişmiş ülkeler FAO gibi uluslararası kuruluşları da kullanarak Türkiye’den yerel çeşit ve popülasyonlara olan taleplerini yoğunlaştırmışlardır. Küresel iklim değişikliğinin getirdiği endişeler bu olayı hızlandırmıştır. Türkiye bu isteklere gen merkezlerindeki tohumları göndererek cevap vermektedir. Ancak bu yetmemektedir. Bunda gen merkezlerindeki bazı tohumların çimlenememesi de etkili olmuş olabilir.14 Mart 2018’de, Menemen’deki Ege Tarımsal Araştırma Enstitüsü bakanlık yetkililerinin de katıldığı bir toplantı düzenlemiştir. Bu toplantıya bölgede yerel tohum ile ilgili dernek, çiftçi ve kişiler çağırılmıştır. Toplantıya katılan kişilerin söz alıp kendilerini ve düşüncelerini ifade etmesi özellikle baskılanmıştır. Bu toplantıda yetkililer tarafından  “yerel tohum destekçileri ile daha önce bazı çatışmaları olduğu, ancak artık işbirliği olması gerektiği” mesajı verilmiş ve bu kesimden yerel tohumlar istenilmiştir.

    Yeni çıkan yönetmelik de bu ihtiyaçların karşılanmasına yöneliktir. Yerel tohumlar sivil toplum kuruluşları, bu konuya ilgi gösteren belediyeler ve araştırma enstitülerince derlenecek, her türlü bilgiler hazırlanacak ve tohum örnekleri gen merkezine teslim edilecektir. Bütün bu gelişmeler gen ve tohum merkezlerimizden istediği tohumları kolayca alabilen ve bunları kullanarak dünya hegemonyası oluşturan uluslararası tohum şirketlerinin son derece çıkarınadır.

Önceki ve Sonraki Yazılar