Tevfik Dalgıç
Siyaset, yönetim ve mizah üzerine bir deneme
Mizah duygusu, çelişkiler, yanlışlıklar, görgüsüzlükler, cehalet, dil sürçmeleri, hatalar ve düşüncesizlikleri, yaşamın komik yanlarını öne çıkarıp anlatan zekâ ürünlerini yaratır. Bu zekâ ürünleri bir tür ders verdiği için, bir anlamda “örnek olay-caşe” olarak da nitelendirilebilirler. Yani bunlardan ders malzemesi de çıkar üniversite öğrencilerine. Bu uygulamalarla tekrarını önleyici tedbirler alınabilir. Mizahın türleri, konuları, gülünç yanları kültürden kültüre göre değişse de mizahın bir de evrensel boyutu vardır. Bu boyut kültürler üstü diyebileceğimiz bir nitelik taşır. Yani her kültür için geçerli çelişkiler, komiklikler, aptallıklar, hatalar içerir.
Geçenlerde Avusturya'da yapılan bilimsel bir araştırma esprili nüktedan insanların yüksek IQ düzeyinde olduklarını ortaya çıkardı. Araştırmaya göre mizahtan hoşlanmayanların ise gerek sözel gerekse duygusal zekada düşük düzeyde bir IQ ve saldırganlık taşıyan bir kişilik taşıdığın ortaya koydu. (Kaynak:LowriDowthwaite,Centtral Lancashire Üniversitesi, Ruhsal Müdahale öğretim üyesi, The Conversation Dergisi)
Siyasi parti, şirket ve devlet yönetimlerinde, yöneticilerinin hareketlerinde ve eylemlerinde ortaya çıkan hatalar, düşüncesizlikler, acelecilikler, bilgisizlik ve görgüsüzlükler, dil sürçmeleri, mizahın kültürler üstü nitelikleri arasına girer. Mizah kavramını halkımız “espritüellik” olarak tanımlar ve bu tür kişileri “espritüel” kişiler olarak niteler. Bazen bu tür kişilere daha eski bir deyimle “nüktedan”-nükte yapan” deyimi kullanılır. “Kıssadan hisse” deyimi ise kısa öykülerden ders alma anlamına gelir.
Mizah duygusunun ve mizahi konuşmanın, “kendi kendine güven” niteliği ile doğru orantılı ve zekâ ürünü olduğu da genel kabul gören bir olgudur. Yani mizah duygusu aslında ince bir zekâ ürünüdür. Çünkü mizahın gerektirdiği bağlantıları kurabilmek, ilgisiz gibi gözüken fakat aslında birbirleri ile bağlantılı olayların arasındaki neden-sonuç niteliğini öne çıkarabilen bir zekânın normalden daha üstün olduğuna inanılır. Kısaca fıkra, nükte, espri gibi kelimelerle tanımlanan ve sözlü olarak anlatılan mizah ürünleri kısa öyküler, bazen gerçek, bazen da uydurulmuş konuları ve karakterleri içerir.
Bundan bir kaç yıl önce bir akademik toplantıda tanıştığım ve titrinde “Lord” kelimesi de bulunan bir akademisyen meslektaş ile bu konuda uzun bir sohbet yapmıştık. İngiliz asıllı bu meslektaş İspanyadaki bir üniversitede MBA düzeyinde seçmeli bir ders veriyordu “mizah ve yönetim” konusunda. Derslerinin büyük bir ilgi gördüğünü, hatta MBA öğrencisi olmadığı halde derslerini izlemek isteyen bazı kamu yöneticilerinin de bulunduğunu belirtmişti.
Türk siyaset ve iş yaşamında çok nüktedan veya espritüel dediğimiz kişiler oldu, halen de var. Önemli olan insanın kendi hatalarına gülebilme olgunluğunu gösterebilmesidir. İngilizcedeki “Human is err” deyiminin eşiti olarak bizde “insan beşer, elbet şaşar” deyimi vardır. Bu ise hatasız olmanın, hatadan münezzeh-yani hatadan muaf olmanın-koşulu peygamberlere ve Tanrı'ya ait olduğunu anlatan güzel bir deyimdir. Yani hata yapmak insana aittir. Çoğu kere “hata yapmayan iş yapmıyor” deyimi de kullanılır. Yani herkes şu veya bu şekilde, gerek özel, gerek kamu, gerekse iş yaşamında zaman zaman hata yapmıştır ve yapmaktadır, önemli olan hataları görebilmek, zararını önleyecek önlemleri alabilmek veya tekrarını önlemek ve bunlardan ders alabilmektir. Bu konuda bir Hollanda’daki meslektaşımla yazdığımız “iş yönetimi hataları” isimli makalemiz International Marketing Review isimli hakem heyetli dergide yayımlanmıştı.
Bazı üst yönetici veya devlet ve hükümet adamlarının espriden anlamadıkları, eleştiriye tahammülsüzlükleri, komik bir olaya gülüp geçmek yerine, kendilerini eleştiren veya kendilerini espri konusu yapan yazarlara, karikatürcülere, yayın organlarına karşı takındıkları olumsuz tavrın bu kişilerin “kendilerini fazla ciddiye aldıkları” şeklinde yorumlanır genellikle. Oysa kişilerin kendilerini değil, yaptıkları işi ciddiye almalarının daha doğru olduğu görüşü ağır basar. Bu tür davranış ise yaptıkları işi ciddiye alabilme özelliği, öğrenebilme, inceleme, planlama, doğrulama gibi ciddi çabalar gerektirir. Bunu anlamayanların işlerini pekiyi yapamadıkları da bir gerçektir.
İşte size bir kısa fıkra.
Bir gün ormanda bir ağacın üstünde tünekleyen kargayı gören küçük tavşan karganın durumuna imrenmiş ve kargaya sormuş:
“Ben de senin gibi günü tüm gün hiç bir şey yapmadan oturabilir miyim?”
Karga; “elbette niye olmasın?” diye yanıtlamış.
Bunun üzerine tavşan karganın bulunduğu ağacın dibine oturmuş hiç bir şey yapmadan dinlenmeye koyulmuş. Bu sırada bir tilki gelmiş ve tavşanı yakalayıp yemiş. Bu fıkradan alınacak yönetim dersi ise söyle:
“Hiç bir şey yapmadan oturabilmek için ancak çok yüksekte oturman gerekir.”
Şimdi anlayın bazı ülkelerde sadece kendileri için çalışıp ülke çıkarları için hiç bir şey yapmayanların niye en üstte oturmak için ellerinden geleni yaptıklarını. Yalana riyaya iftiraya kin ve nefrete niye bulaştıklarını.