Çıkış yolumuz belli…

Kişinin kendi sorunlarına üretebildiği çözümler, başarı veya başarısızlık yakın çevresi dışında bilinmez.

Serde "ketumluk" da varsa sır olarak kalır.

Aile veya daha kalabalık gruplar söz konusu ise başarıda sorun çıkmaz ama olası bir başarısızlıkta kimsenin yüzüne bakılamaz duruma gelinir.

Hatta çözüm çabanız unutulur, sorunun nedeni de üstünüze yıkılır.

Belli bir yaşa geldiğinizde, hatırlayabildiğiniz ilk günlerden yaşadığınız o ana kadar gördüğünüz fotoğraf sürekli büyür.

İlk karede tek kişi varken, gün geçtikçe daha fazla detay bulursunuz.

Aileniz, işiniz, çevreniz, şehriniz, ülkeniz derken yaşadığınız küreyi görürsünüz.

Her karesinde sizin yanınızda doğanın gerçeği, anlamsız kavgalar, tekrarı olmayan yaşamın değeri ve hepsine yapılan haksızlıkların sorun olduğunu daha iyi anlarsınız.

Demokrasinin evrensel oluşunu unutmadan, yaşattığı özgürlükleri elde tutarak, olumsuzluklarını ve nedenlerini araştırmalıyız.

Her çözümün yeni sorunlar çıkarabileceğini bilerek, ortak paydanın "mantık" olabileceğini düşünmeliyiz.

Demokrasinin 2500 yıllık tarihine göz atarken diktatörlerin karaltısında Atatürk'ün ışığını, Kasım'ın kaosunda Haziran'ın umudunu görmeliyiz.

Demokrasinin uygulanmasında sorunlar olduğu gerçeği ile yüzleşerek, önce bizi yönetenlerin insanlığa bu abayı neden reva gördüğüne bakmalıyız.

Dinin siyasal ve toplumsal yaşamı belirlemesine karşı laik ve özgür bir yaşam için bir araya gelmeliyiz.

Ülkemizin Ortadoğu’da savaşa sürüklenmesine karşı ısrarla barışı savunmayı, herkesin bağımsız ve kardeşçe yaşayabileceği bir ülkeyi hedeflemeliyiz.

Bugün felaketlerin konuşulduğu Türkiye, geleceğinin parlak olduğu düşünülen çağdaş çizgiyi yakalayabilir.

Yaşadıklarımızın nedeni, yürütmenin başarısı veya başarısızlığı değil, getirmek istedikleri sistemin ürettiği sonucun, risk taşımasıdır.

Siyasi değil özgürlükçü düşünceyi mantıkla birleştirdiğimizde, değişik görüşlerin yönetimde var olması çıkış yolumuz olabilir.

Kaldı ki, Atatürk gibi bir önderi olan “Yurtta Sulh, Cihanda Sulh” gibi eşsiz bir mirası devralan Türkiye’de, bu ilkeye bağlı kalarak çalışacak bir “Milli mutabakat hükümetinin” işi hiçte zor olmayacaktır.
Demokrasi ile geçen koca bir ömürde kan ve gözyaşından yükselen feryatları, gelecek nesillere taşımamayı “Biz başarmalıyız”.

Bu karanlık günler geçecek. Yakarışlarımız “Üslup haklılığı bozar” öğüdünü unutmadan, yine hukuka ve demokrasiye olmalıdır.

 

Önceki ve Sonraki Yazılar