Fermanla yönetimin ayak sesleri

Osmanlı Padişahlarının yazılı buyruğunu ferman dendiğini biliyoruz. Ferman kelimesi dönemin belgelerinde emrin padişaha ait olduğunu, onun hükmüne ve kuvvetine cihanın boyun eğdiğini, çok yüce ve itaat edilmesinin zorunluluğu olduğunu belirten övücü ve yüceltici sıfatlarla birlikte kullanılırmış.

 

Her ne kadar, Padişah duyurmayı istediği buyruğunu yazdırıp mühürleyip "Ferman" olarak okuturdu diye bilinse de, öyle değil. Konu ile ilgili Divan’ı toplar görüş alıp, Divan’da alınan kararlara uygun olarak kararlar ferman haline getirilirmiş. Osmanlıda pek bilinmeyen ama Padişah odaklı başka bir kavram daha var "Adaletnâme"…

 

Osmanlı padişahlarının tahta çıktıklarında yayımladıkları, yeni tahta çıkan padişahın halka adaletle hükmedeceğini ifade etmek için yayınlanırdı. Adaletnâmelerde kanunlara uyulması ve hiç kimsenin herhangi bir haksızlığa uğratılmaması gibi konular kaleme alınırdı. Osmanlının üç kıtada yüzyıllar boyunca hükmetmesinin altında yatan sihir de budur. Halk Adaletname’ye, duyduğu güvenceyle Arabistan’dan, Trablusgarp’a kadar; Bulgaristan’dan Kafkaslara kadar İmparatorluğa bağlılığını sürdürmüştür.

 

93 yıldır Cumhuriyetle yönetilen Türkiye’de, dayatılan başkanlık projesi ile sürüklendiğimiz belirsizlikte, geçtiğimiz günlerde meclise gelen 21 maddelik Anayasa değişikliği metni ile Sultanlığı bile mumla aratacak bir tablo olarak netleşmeye başladı.

 

Meclis oylamasında 330 oyu geçtiği takdirde referanduma gidilecek. 330 evet oyu gerektiren meclis yoklamasında MHP, gizli olarak desteğini çekip, Erdoğan'a "Fiili durum tutmadı, Anayasal sınırlarına çekil" baskısı yaparak öncelikle Kasım seçimlerinde kaptırdığı oyları, sonrasındaysa AKP'den seçmen devşirmeyi hedeflemiş olabilir. Bu senaryo gerçekleşirse MHP, muhaliflere kaptırdığı yüzde 60 desteğin bir kısmını alabilir. Böyle bir plan içindeyse oylama gününe kadar kendi milletvekillerine bile açıklamaması anlaşılabilir.

 

Bir taraftan fiili durum dayatması ile Başkanlık antrenmanları yapılırken Cumhurbaşkanı, muhtarlarla bir araya geldiği gün "Seferberlik ilan ediyorum" diyebiliyor. Bu söylem Sultanlığı dahi mumla aratacak kadar keyfi bir söylem. OHAL ilanında Birleşmiş Milletlere "Adil yargılamayı askıya alıyoruz" bilgisi verilmesinin ne anlama geldiğini Adaletnâme açısından düşünebiliriz.

 

Başkanlık konusundaki gelişmeler kabul edilirse neler olacağını görmek için kâhin olmaya gerek var mı? Türkiye, tüm siyasi dengelerin değiştireceği bir rejim tehdidiyle karşı karşıyadır. MHP'nin desteği ile Başkanlık sistemini "Çantada keklik" gibi görenler, kimi zaman ekranlarda, kimi zaman köşelerinde, akıl dışı şımarık söylemlerle ülkeyi ayrıştırmaya, gerginliği tırmandırmaya, bilhassa gazetecileri hedef göstermeye devam ediyor.

 

Bunun son örneğini gazetemiz yazarı Hüsnü Mahalli’nin gözaltına alınması ile görüyoruz.

 

Geçtiğimiz günlerde yayınlanan, Sınır Tanımayan Gazeteciler Örgütü’nün (RSF) 2016 raporunda, geçen yıla oranla yüzde 22 artış ve 100’ün üzerinde tutuklu gazeteciyle en yüksek artış Türkiye görülüyor. Haber alma hakkı kısıtlanan bir toplumda demokrasiden bahsetmek mümkün olamaz. Bitmek bilmeyen akıl dışı söylemler artık fermanın da ötesine geçmiş durumda ekonomi deseniz çökmüş, eğitim içler acısı, işsizlik almış başını gidiyor, adalet ise hepsinin ardından rahmet okutacak durumda hal böyleyken yakında "Yasakname" yayınlarsa şaşırmayacağız. Hatta Anayasa değişikliği sürecini bile beklemeye tahammülleri yok gibi görünüyor.

 

7 Haziran seçimlerinde AKP'nin çoğunluğu kaybetmesi ile bir parça normalleşme umuduna kapılmıştık. MHP'nin tavrı "umut eşeğini" öldürdü. Şimdi MHP yine sahnede ve Anadolu'daki "Sorunu kim yarattı ise o temizler anlamında" olan bir başka deyişi akla getiriyor.
"Eşeği öldürene süründürürler".

 

Önceki ve Sonraki Yazılar